Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Haziran 2014 Pazartesi

BAĞIRMAYIN LAN BANA!



Herkesin birbirine bağırdığı bir evde büyüdüm ben. Tabi kavgadan dövüşten dolayı bağırılmıyordu her zaman. (Sıkça kavga oluyordu gerçi, ama o ayrı.) Hayli kalabalık olduğumuz için derdimizi anlatabilmek, sesimizin ne kadar yüksek çıktığına bağlı olurdu genelde. Her türden sesin yükseğine duyduğum nefret ta o zamanlar başladı anlayacağınız. O günlerde en büyük hayalim, tıpkı Wirginia Wolff gibi "Kendime Ait Bir Oda" idi. Ama maalesef evde yedi kişiydik ve toplam iki odamız vardı...

Öğrenciliğimin üçüncü senesi pavyonda çalışmaya başladım. Yaşım onsekizin altındaydı üstelik. Çamlık Gazinosunun (civarında tek bir ağaç bile olmayan mekana çamlık adını vermek hangi manyağın fantazisiydi acaba?) vestiyerinde müşterilerin kabanlarını alıp, duvardaki numaralı askılara asıp, ellerine plastik numaralar veriyordum. Onlar da keyifleri yerindeyse bana bahşiş veriyorlardı. Fena da kazanmıyordum düşününce. Şimdiki maaşıma yakın bir para geçiyordu elime neredeyse. Neyse... Konu o değil. Konu şu. Amına koduğumun pavyonununun her santimetrekaresi korkunç gürültülüydü. Herkes herkesle bağırarak konuşuyordu. Yaşım hayli küçük olduğu için oradaki ablaların hemen hepsi çocuğu yerine koyar öyle severdi beni. Sosyoloji okuduğum için de lakap takmışlardı bir de. Sosyolog... İşlerin çok yoğun olmadığı zamanlar içerde bunalan bazı ablalar yanıma gelir, benimle konuşurlardı. Tabi bağırarak. Ben o pavyonda, adını hatırlayamadığım bir ablanın kulağıma bağıra bağıra; yedi yaşından onbeş yaşına kadar babasının ve iki abisinin her gece kendisine tecavüz ettiğini, kimselere bu durumu anlatamadığını, üstelik annesinin de bu durumu bildiğini ama korkusundan hiç sesini çıkaramadığını, Onbeş yaşında nüfus kağıdı ve tek bilet parasıyla evden kaçtığını, otogarda tanıştığı bir herifle Adana'ya gittiğini, ilk bir kaç ay çok iyi davranan ve nikah sözü veren adamın üçüncü aydan itibaren kendisini her gece babası yaşında adamlara sattığını, sonra da sıkılıp tapusuyla beraber pavyona şutladığını, Otuz yıldır her gece kendini öldürmeyi düşündüğünü ama Allah'a inandığı ve ondan çok korktuğu için bunu yapamadığını dinledim. Başka bir akşam Selen abla memesini gösterdi bana o siktiğimin pavyonunda. Ucunun mor kısmının tamamını eski kocasının kestiğini anlattı bana. Bağıra bağıra... Öyle şeyler duydum ki ben o pavyonda, hani benim pek normal olmadığımı söylüyorsunuz ya bazen, o yolunu siktiğimin pavyonunda bir ay çalışsaydınız da görseydiniz ebenizin damını demek istiyorum size... Neyse... Yağlı bir müşterinin kabanının cebini karıştırdığım bahanesiyle kovdu beni patron olacak pezevenk de, aklımın bir kısmını olsun korumayı başarabildim...

Öğretmenliğimin ikinci senesi kendi öğretmenlerini askere gönderen bir okulun felsefe derslerine girdim geçici görevlendirmeyle. Sıradan bir kenar mahalle lisesiydi. Bir çocuk dikkatimi çekti daha ikinci derste. Arkadaşlarıyla da benimle de sürekli bağırarak konuşuyordu. Hayır temiz yüzlü de bir çocuk. Herhangi bir saygısızlığı falan da yok. Bağırarak konuşuyor sadece. Dayanamadım dersin sonunda, bahçeye çağırdım. Dedim "abicim senin derdin ne? Ne diye bağırıp duruyorsun sürekli?" Kem küm etti başta.Ben ısrar edince de anlatmaya başladı. Sol kulağı hiç duymuyormuş. Sağda da yüzde elli işitme kaybı varmış. Bu daha bebekken, bir gece eve sarhoş gelen babası ağlamasından rahatsız olup, beşikten kaptığı gibi önce tokatlamış, peşinden de duvara fırlatmış. Bir taraftan da bağırıyormuş, "bağırma amına koduğumun çocuğu" diye. (Bu kısımları daha sonra annesi anlatmış.) Susturdum çocuğu. Biraz daha anlatsa okul bahçesinin göbeğinde salya sümük ağlayacaktım... "Amına koyim öyle babanın!" dedim, "Ben de hocam" dedi, biraz mahçup. Sonra gülümsemeye çalışarak binaya girdim...

Velhasıl, laf çok, zaman dar. Bağırmayın abi bana! Kimse bana bağırmasın. Sövecekseniz de, kızacaksanız da, nefret ediyorsanız da, her ne boksa işte, her ne söyleyecekseniz sesinizi yükseltmeden söyleyin. Anlarım ben merak etmeyin. Ha ben arada bağırıyor gibi olabilirim, merak etmeyin ve idare edin n'olur, çok uzun sürmez. Bu kepçe kulaklarım bağıran ağızlardan öyle bokluklar iletti ki beynime, hala bütün uykularım bölük börçüktür benim. Hala biraz fazla güldüğümde berbat bir vicdan azabı gelip çöker göğsüme. Yarım aklımı iyice başımdan almayın benim. Bağırmayın lan bana! Her ne söyleyecekseniz ağır ağır söyleyin, usul usul. Hem dinlerim sizi, hem duyarım, hem de anlarım. Yeter ki bağırmayın. Bağırmayın...

2 yorum:

  1. Senden Pek bir farkım yok herkes bana bagırıyor annem senin kafanı duvara vurur patlatırım bogazını sıkarım dekmu azına vururum diyor.
    vural gel diyor geliyorum dıyorum ordan mırıldanma senin kafanı patlatırım dıyor abım durmadan kufur ediyor abimi pıcaklamaya kalktıgımı bile hatırlıyom.Psikolojim bozuk artık herkesin beni oldurmeye calısacagını sanıyorum bazı seyleri hatırladıkca aglıyorum annem arasıra sevkatlı olur ama hic gazabından kurtulamam bikeresindede bosanma tehlıkası gecirmislerdi cok aglamıstım sınırlenince kendimi tutamıyom ve aglıyom ailem babam sayesinde iyi geciniyor bi babam beni koruyor evde digerlerinden uvey muhamelesi gordugumu hissediyom bunları yazarken bile ağlıyorum. Bana hep bagırıyolar istediklerini yapmayıncada dovmeye kalkısıyolar allahım hic kimseyi boyle duruma dusurmesin.
    Abim herseyde en fazla suclu odur ama yine dayagı ben yerim abime herseyi fazladan alıyolar bana ise bayramdan bayrama veya sanslıysam abime almaya cıktıklarında banada alıyolar.
    Beni babamdan fazla onemsiyen olmadı o beni belki durumu iyiyse isetdigimde alır alısverise goturur en cok ona tesekkur ediyorum bu hayatta ama bu hayatı yasamaktan sıkıldım ben bazı seyleri abimden fazla hakediyorum ama hep ama abime hakkettiginden fazlasını veriyolar abime zamanında en iyi seyleri aldılar banada oyle alın dıyorum abine neyse sanada o diyolar bıktım artık bu ailenin icinde ezik muhamelesi gormekten bıktım.

    YanıtlaSil