Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Şubat 2011 Pazartesi

En Sevdiğim Bilmem Kaç Kitap Listesi ..

1- Tutunamayanlar : Oğuz Atay
2- Huzursuzluğun Kitabı : Fernando Pessoa
3- Hayal Kırıklıkları Kitabı : Margit Schreiner
4- Erken Kaybedenler : Emrah Serbes
5- Avunamayanlar : Kazuo Ishiguro
6- Kaybedenler Kulübü : Hikmet Temel Akarsu
7- Yalnızlığın Diyalektiği : Octavio Paz
8- Kayıp Zamanın İzinde : Marcel Proust
9- Bitik Adam : Thomas Bernhard
10-İki Kişilik Yalnızlık : Sinan Akyüz

En sevdiğim bilmem kaç kitap listesi yapmaya kalksam mutlaka listemde olacak kitaplar bunlar. Bir nedeni olduğundan değil, hepsini çok severek okudum. Ama bir yerde bir terslik olduğu kesin.. Kitap isimlerine tekrar bakar mısınız??

Asimetrik Kolaj..

Kolay değil korku koridorlarında bilmem kaç yıl unutulup
tekrar gün ışığıyla karşılaşmak.
Her unutuş kuşkuludur çıkar bir yerden karşına,
bilinç dağınık gardrop
altı mayın tarlası..

Uyduruk sözlerin uyruğuna girdiğim o zamanlar
haberim yoktu sigaranın zararlarından
ve yalanla gerçeğin birbirinden
nasıl ayrılacağından..

Gelişmekte olan bir ülkeyim şimdi
emperyalizme karşı verdiğim savaşı kazandım.
Hala ayıramasam da birbirinden yalanla gerçeği
artık cumhuriyet çocuğuyum, kahrolsun faşizm !!

Geçmiş geçmişte kalsın, bıraktım hesaplaşmayı
Yaşadıklarımın özeti asimetrik bir kolaj.
Kapansın artık üstü, yamalı parçalarımın.
Bir ışıltı seziyorum bir aydınlık ihtimali.

22 Şubat 2011 Salı

Sihirbaz Amca,Dart Vader,Sınıftaki Kız Ve Kurduğumuz Hayaller..

Kurduğunuz hayaller kadar büyüksünüz diye bir laf etmiş adamın biri. Cinsellik ve seyahat içerikli bir kelimeyle yanıt vermek istiyorum kendisine. Siktir ordan..
Hayal kurmak güzeldir tabi. Ama çocukken. Zaten büyümek denen şey de hayat tarafından, kurduğun hayallerin neden gerçekleşemeyeceğine ikna edilme sürecin değil mi? İkna olmamıyor musun? Ee, yersen artık..

İlkokuldayken bir tane sihirbaz gelmişti okula. İkinci sınıftaydım galiba. Böyle şapkadan tavşan çıkaran eski zaman illüzyonistlerinden. Yarım saat kadar gösteri yaptı bize. Ama o yarım saat çocuk ömrümün en uzun yarım saatiydi. Aklımı oynattım. Kelimenin tam anlamıyla aklımı oynattım. Yaptığı şey büyü değildi, el çabukluğuydu tabi ama büyülenmiştim işte. O an karar verdim ileride ne olacağıma. Eve gider gitmez babama anlattım gördüklerimi. Babaa dedim, ben sihirbaz olacağım.. Yirmi dakika kadar güldü. Ben hiç gülmedim. Daha sonra da kimseye bahsetmedim bundan..
Sonra ortaokulda Star Wars'ı izledim. Yeni bir aşk doğdu hemen. Bu sefer hayallerimin mesleğini bulmuştum, Jedi Şövalyesi olacaktım. Obi Van Kenobi'nin çırağı olmam lazımdı. Bu kez babama hiçbir şey anlatmadım, galiba biraz büyümüştüm. Kendi kendime eski florasanlardan ışın kılıcı yapıp, nesneleri düşünce gücümle hareket ettirmeye çalıştım günlerce. Ama hiçbir cismi hareket ettiremedim, bütün florasanlar da ilk vuruşta kırıldı.. Anladım ki Jedi de olamayacaktım, öyle bir meslek yoktu, en azından bizim ülkemizde yoktu. O andan sonra mesleki hayaller kurmaktan vazgeçtim. Puanımın tuttuğu yeri okuyup ilk mesleki ihtimal olan öğretmenliğe başlayıverdim. Eğer su ürünleri fakültesini falan kazansaydım o işi de aynı heyecanla yapardım, çok da farketmezdi artık..

Sonra lisedeki o kız. Neydi adı? Aman neyse ne işte. Ölüyorum zannetmiştim, bildiğin ölüyorum zannetmiştim kayıt olurken karşılaştığımız okul koridorunda. Çok şanslı adamımdır ya zaten kader iki dakkada ağlarını ördü ve, sürprizz.. Aynı sınıftaydık. Ve ben artık onunla her ders ayrı ayrı ölüyordum. Sabahtan akşama kadar çaktırmadan gözlerine, saçlarına, bacaklarına, neresine denk getirirsem artık bakıp bakıp ölüyordum. Yalnız küçük bir sorun vardı. Lan bir işte de sorun çıkmasın .mına koyim. Küçük de olsa çıkmasın ya. Bir kere olsun çıkmasın.. Ama çıktı işte her zamanki gibi. Kız haftada bir kaç saniye de olsa bana bakıyordu (ya da bana öyle geliyordu bilmiyorum şimdi) birazcık aksiyon yapabilsem bağlamam an meselesiydi aslında. Ama işte küçük bir sorunumuz vardı. Sınıftaki hayvanatların hepsi aynı kıza aşık olmuştu. Evet sınıftaki yaklaşık yirmi erkek sözleşmiş gibi benim aşık olduğum kıza aşık olmuştu. Ulan tamam bir kıza birden fazla erkek aşık olur bu görülmemiş şey değil de, kardeşim bir insanın sevdiği kıza bütün arkadaşları birden aşık olur mu ya? Okulla alakası olmayan ama bir şekilde kızın methini duyan mahalleden arkadaşlarımın bir kısmı bile daha kızın yüzünü görmeden aşık olmuşlardı. Hayır biraz olsun romantizm falan olsa pezevenklerde gam yemeyeceğim ama nerde. Hepsi açık saçık konuşmalarına kızı meze yapıp eğlenme peşindeydi. Yok kız motormuş, yok lojmanda bilmem kime elletmişmiş, yok bacak bacak üstüne atarken bilerek donunu gösteriyormuş. Ulan allah belanızı versin be. Bir de aşktan bahsediyorlar. Birazcık cesur olsam pompalıyla sınıfa dalıp alayını delik deşik edebilirdim ama sustum kaldım tabi. Ağzımı bile açamadım. Kız fazla kalmadı okulda. Babası bir yerin muhasebe müdürüydü. Tayinleri çıktı gittiler. Bir kere bile konuşamadım be. Her gün okulda ayrı evde ayrı öldüm kız için, ama bir kere konuşamadım. Kurduğum hayalleri senaryolaştırıp yeşilçama satsam aşk tesadüfleri severden fazla gişe yapardı. Sonuç ne oldu peki? Kız öylece gitti ve ben sınıftaki yirmi hayvanla başbaşa kalıp kimseye çaktıramadığım histerik çığlıklar attım.. Kurduğumuz hayaller kadar büyükmüşüz.Tövbe tövbee..

Şimdi tek bir hayalim kaldı geleceğe dair. Yirmi otuz sene kadar var galiba emekli olmama tam emin değilim. Ama ne zaman olursam işte. Küçük bir oyuncakçı dükkanı açıp çocuklara Darth Vader kostümleri satıp içinden tavşan çıkmasa bile tavşan çıkma ihtimalinden hiç vazgeçmemiş şapkalar hediye edeceğim. Bir de eğer bir gün oğlum olursa ve koşarak eve gelip 'baba ben sihirbaz olacağım' derse. Derse eğer öyle bir şey ona asla gülmeyeceğim..

21 Şubat 2011 Pazartesi

Mübarek, Kaddafi Ve Diğerleri.. Sıçtınız Oğlum Siz..

Ortadoğu ayakta. Hz.İbrahim'den sonra tarihinin en onurlu put kırma girişimine soyunan Arap halkları tiranların saraylarını teker teker başına yıkıyor. Tunus, Fas, Mısır derken Libya, Bahreyn, Yemen. Ve hiç kuşkusuz teyakkuz halinde bekleyen diğerleri. Son otuz yıldır emperyalizmin oyuncağı olmak bir tarafa emperyalizmin bizzat kendisi haline gelen Mübarek, Kaddafi ve benzeri diktatörlere, ruhlarını satın alan çok uluslu petrol şirketleri bile yardım edemiyor bu kez. Çepeçevre etrafını sardıkları Filistin halkının acılarına ve çığlıklarına inatla kulaklarını ve kalplerini kapatan, yardım etmek bir yana yok sayma politikalarıyla İsrail'i cesaretlendirip tarihin en büyük kitlesel kıyımına yol veren Mısır'ın son firavunu ; gittiği her yerde çadır şov yapan, futbol klüpleri, petrol şirketleri ve İsviçre bankalarındaki 80 milyar dolarıyla tek başına halkının toplam milli gelirinden daha fazla servete sahip Trablusgarp zorbası. Ve ülkelerini CIA'nın iğrenç emellerine peşkeş çeken şeyhler, emirler. Söyleyin şimdi kim yardım edecek size? . Bakalım arkasına saklandığınız uluslar arası yahudi lobisi ve Amerikan gizli servisi kıçınızı kurtarabilecek mi? Evet sıçtınız oğlum siz. Maldan mülkten vazgeçip kıçınızı kurtarma hesapları yapmaya başladınız bile. Keyfinizce yönettiğiniz, histerik siyonist planlara alet ettiğiniz, baskı ve zorbalıkla korkutup koyunlaştırdığınız halklarınız artık uyandı.. Artık bedel ödeme vakti. Son otuz yıldır Filistinli çocukların akan her damla kanında ve göz yaşında 'emeği'olan Hüsnü Mübarek ve şahsiyetsiz petrol zengini muadilleri. Allah büyük dedik size inanmadınız. Alma mazlumun ahını dedik her şeylerini aldınız. Aşağılık kişisel hırslarınız ve satılmış ruhlarınızla uygarlıkların beşiği Mezopotamya'yı kan gölüne çevirdiniz. Ama buraya kadar. Kolay ölüm yok size oğlum. Ruy-i Mahşer de sizi nasıl cezalandıracağını Allah bilir elbet. Ama buradan öyle kolay kurtulamayacaksınız. Emperyalizmden canı yanmış bütün mazlumların lanet ve bedduası yakanızı bırakmayacak. Yaşasın kardeş halkların soylu direnişi..

İtalyanca Konuşsaydım Sever miydin Beni..

İtalyanca konuşsaydım sever miydin beni?
İngilizce Almanca falan olmuştur tabi de
Eminim hiç İtalyanca bilen sevgilin olmamıştır.
Ben şimdi kursa gitsem,sen beklesen.
Beklemesen bile çok ileri gitmesen.
Ufak tefek yakınlaşmaların olabilir ama ileri gitme olmaz mı?
Neyse işte ben kursa gitsem.
İki seneye sökerim sanıyorum, malum kafam kalın biraz.
Sonra gelsem yanına.
Calvino'yu Dante'yi v.s kendi dilinden okusam.
Gözüne girermiyim o zaman?
İtalyanca konuşmayı öğrenirsem sever misin beni?

Doğru düzgün bir adam olsaydım sever miydin beni?
Kavga etmesem, küfür etmesem, tesbih çekmesem.
Bak şimdi sen beni seversen
sen şimdi beni bir sev var ya.
sevinçten ortalığın .mına korum..
Pardon pardon, küfür yok,
Valla son olur bu etmem bir daha.
İşe gider eve döner efendi efendi takılırım.
Doğru düzgün bir adam olursam sever misin beni?

Toplumsal duyarlılıklarım olsaydı sever miydin beni?
Mendil satan çocuklara dertlenip
Nesli tükenen hayvanlara içlenseydim.
Ne bileyim işte bu petrol sızdıran tankerlerin anasına avradına..
Yok ama küfür yok doğru.
Bu petrol sızdıran tankerlere protesto mesajları falan çekseydim
Yoksullukla mücadele eden sivil toplum örgütü gibi şeyler var ya hani?
Gerekirse onlara bile üye olabilirim.
Toplumsal duyarlılıklarım olursa sever misin beni?

15 Şubat 2011 Salı

Valentin Akşamı Şiiri..

bir yığın taşkınlık kepazelik
ve pespayeliği müteakip
dönüp arkamızdan baktığımda
ne olabilir ki diyorum bundan sonra?
biliyorum aslında, hiçbir şey..
bundan sonra
sonrası şiddet
sonrası acı
ben taş ve sopalarla saldırdım sana
cebimde ateşlemeye kıyamadığım molotof kokteyli
sen biber gazı göz yaşartıcı bomba ve tazyikli suyla karşılık verdin
orantısız güç kullandın sevgilim
bir tür faşizm uyguladık birbirimize..


yaralı bir hayvan gibiydin karşılaştığımızda
-kızma, hata olmaz teşbihte-
bense kötü yaşamış depresif lağım faresi
iyi edebiliriz derken birbirimizi
öldürdük iyi niyetlerimizle birlikte
iyileşebilme ihtimalimizi..


artık işe yaramaz sözler söylemek dışında hiçbir şey gelmiyor elimden
efsanevi suskunluğumun yerini acınası bir gevezelik aldı
şimdi bu mübarek Valentinin bilmem nesi akşamı
durmadan konuşuyorum
ki ihtimal birbirimize yapacağımız kötülükler bunlarla sınırlı değil
seni anımsadığım zamanlarda
yüzümde beliren istemsiz ve gerzek gülümsemeden kurtulabilmem için
gıyabımda daha çok lanetlenmem gerekli..


kötülük ruhumuzda ve karardıkça
yüzümüz gibi kalbimiz
birbirimizden daha çok çekeceğimiz var.
'noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun'
mısra-ı şahanesini mırıldanıp durduğum şu aziz valentinin müstesna akşamında
her neredeysen bil ki
hayal kırıklığının karargahı orada..

12 Şubat 2011 Cumartesi

Olmamış Bir Kahraman Emeklisi..

Her şeyden emekli olmak istiyorum. Herkesin itiraz etmeden gülümseyerek kabul edebileceği bir tür kenara çekiliş. Kolektif varoluş salatasının dışına çıkmak ve bir köşede kımıldamadan olup biteni seyretmek. Evet istediğim tam olarak böyle bir şey. Eğer ışık hızında giden bir tren çarparsa bana aslında çarpmış olmazmış. Kütlemin, kütlesinin yanında esamesi okunmayacağından beni yok etmeden sonsuz yolculuğuna ortak edebilirmiş o tren. Varolmaktan tamamen vazgeçmeden yok olmak. Ne güzel trendir o tren. Sahi gerçekten olabilir mi öyle bir tren? Yoksa Einstein'da koca bir yalancı mı?
Çocukken sıklıkla oynadığım bir oyun vardı. Gerçi sevip sevmediğimden çok emin değilim, bir tür mecburiyet hissiyle oynanırdım o oyunu. Sıkkın ya da üzgün olduğum zamanlarda (ki genelde sıkkın ya da üzgün olurdum) gözlerimi sımsıkı yumup düşüncelerimi ve ruhumu başka yere ışınlardım. Tek kural vardı, gözlerimin sımsıkı kapalı olması ve içeri hiç ışık sızmaması gerekirdi. Babam anneme bağırırken yumardım gözlerimi, Peter Pan'ın yanına gidiverirdim ve birlikte Kaptan Kancayla savaşmaya başlardık. Nefret ettiğim sınıfımın kapısı gözlerimi kapattığım andan itibaren Alice'nin tavşan deliğine dönüşüverirdi. Kapıdan(delikten) içeri girer girmez olağanüstü maceralar da başlamış olurdu. Gerçi sımsıkı yumulu gözler öğretmenimin gözünde geri zakalılığıma delaletti ama bu çok önemli değildi her maceranın bu tür handikapları olurdu. Sünnet olurken ben Pal Sokağı Çocukları'ndan biriydim. Duyduğum acı, konuşmam ve mahallemin sırlarını açıklamam için yapılan işkenceler yüzündendi. Ama konuşur muydum? Asla. Çünkü gözlerimi kapattığım andan itibaren ben bir kahramandım..
Şimdilerde ise, ne zaman gözlerimi sıkıca kapatsam, bir zamanlar beni çok sevdiklerini söyleyen ama şimdi ittifakla nefret eden insanların yüzleri çıkıyor karşıma. Bir hayat nasıl bu kadar yanlış yaşanır ?
Son on yılım iflah olmaz bir uyku problemiyle geçti. Gözlerim kendiliğinden kapanmadan uyuyamıyorum. Galiba bunun en büyük nedeni gözlerimi kapatmaktan ölürcesine korkuyor olmam. Çünkü ne zaman gözlerimi sıkı sıkı kapatsam ya telafisi olmayan bir kalp kırıklığı ya da tarafımdan inşa edilmiş iyi niyetler mezarlığı karşıma çıkıyor..
Öfke, üzüntü, pişmanlık.. O kadar iç içeler ki hayatımda, aralarında fark gözetemiyorum artık. Her yeni güne başladığımda sahiplerine duyuramayacağımı bildiğim özürler sıralıyorum bıkıp usanmadan..
Şu aralar en çok kullandığım sözcüklerden biri. Kısmet.. Bir tür tevekkül taklidi yaparak kaderi ve tanrıyı suç ortağı yapmak istiyorum galiba. Pek işe yaradığı söylenemese de, eh..
Her şeyden vazgeçmek istiyorum, kalanları üzmeden.. Tamamen kenara çekileyim, annemi kırmadan.. Artık şarj edilemeyen ama atılmaya da kıyılamayan manevi değeri büyük oyuncak bir tren gibi vitrine kaldırabilse keşke annem beni. Ara sıra bana bakıp gülümsese. Aslında var olmasam ama bir taraftan da var olmaya devam etsem. Ve varlığım kimseye sıkıntı vermese..
Bir tür iyi niyet teşebbüsü olmak istiyorum sadece. Olmamış bir kahraman emeklisi. Hayal kırıklıkları mezarlığı bekçisi..

9 Şubat 2011 Çarşamba

Mukavemetsiz Şiir..

ben obi wan kenobi değilim sevgilim
ışın kılıcım yok, kahrı ikiye bölemem
olsa olsa bağımsız film çekme heveslisi
düşük bütçeli işler yapmak zorunda kalan
uzakdoğulu bir yönetmenin
üçüncü sınıf komik kostümlü kahramanı olabilirim..

ben cüneyt arkın değilim sevgilim
seni tehlikelerden koruyamam
şöyle irice bir mahalle delikanlısıyla kavga etsem
yani sana laf atsa biz seninle parkın orada el ele yürürken
ben de kavga etmek zorunda kalsam
iki dakikada ağzımı burnumu kırar..

ben polat alemdar değilim sevgilim
ister istemez yaptığımız işlerin sonunu düşünürüm
misal biz seninle yasa dışı bir işe girsek
polis yakalasa sonra beni, sorguya alsa
behzat ç. gibi bir komiser çıksa mesela karşıma
iki tokat atsa
hemen senin adını veririm..

ben hazreti ali değilim sevgilim
sabrım da şefkatim de merhametim de
bir yere kadar..

8 Şubat 2011 Salı

Orhan Gencebay Eşliğinde Mesnetsiz Bir Serzeniş..

bob dylan.. ya da siktiret şimdi orhan gencebay daha iyi anlatır bizi;

bir zamanlar benim sevgilimdin
yanımdayken bile hasretimdin
şimdi başka bir aşk buldun
mutluluk senin olsun..

Orhan Gencebay dinlemeyen nesle aşina değiliz biz. hatta bir kış gecesi eğer bir yolcu.. büyük yazardı calvino. okuyordum ben herkesin beni unuttuğu yerde, kimseye bulaşmadan. sonra geçtin önümden, bastığın yer titredi. sen beni görmedin ve ben o andan şu an'a başka bir şey görmedim. iki elinde birer ikiz öylece geçip gittin..

isterdim ömrümüz geçseydi beraber
ister miydim ayrılığı gülseydi şu kader
ben çile dert dolu, sen ümitler yolu
şimdi sensiz bak seninle geçiyor mevsimler..

nasıl da büyümüş ikizler. ya da çarpsa ya şu allahın belası trenler bana.. değişti zannettiğim hiçbir şey değişmemiş. bıraktığın yerde kalakalmışım hala. alınsa ya denince alınmıyormuş can. canım çok sıkkın. öylece yürüyüp gittin. bastığın yolun da yürüyüşüne yataklık eden ayakkabının da allah belasını versin..

ben daha ne çile, dertlere yolcuyum
ben alnına dert yazılan kader mahkumuyum
fark etmez yaşamak, sen mesut ol yeter
dertler bana gönül vermiş ben aşk sarhoşuyum..

farkeder allah kahretsin farkeder. olma be sen mesut falan. bıktım sana yörüngesinden sapmış iyi niyetler yollamaktan. beter ol sürün.. ama çok da sürünme. yok yok sürünme. olmaz öyle. tamam ya mesut ol. ama beni de unutma.. geçecek başka yer mi yok be yere batası şehirde..

çekilecek çile bitmemiş belli. olsun. olur, geçer.. ama sen geçme öyle önümden iki elinde birer ikiz. problem çıkıyor, sonra işin yoksa rakıya müracaat. uzak dur. yapma. senin bir salınışın bütün zoraki alışkanlıkların ağzına sıçıyor, yapma..

birgün daha geçti yine sensiz
aşkım ağlıyor bak sessiz sessiz
çare bensiz ben çaresiz
ümidim senin olsun
sana gelen dertler benim
mutluluk senin olsun..

6 Şubat 2011 Pazar

Narkotiklik Şiir..

saçma sapan yerlerde mütemadiyen içmişiz
anladık ki hiçmişiz içimizde küçük bir piç
sert ters laga luga eprimiş metal atlas
ben ne diyorum o ne diyor
hala elinde xanax..

Captagon, hava civa, oksijensiz atmosfer
taammüden terk ettin, gidişin alaturka..
anladık kafan güzel, Madam Cruie öpsün seni
tereddütün yerini almış müstehzi bir hal..

iyiyim dedim doktor! kaçıncıya soruyorsun?
kir,kül,pas,gri,ruhum demirden atlas
epey tahrip edilmiş, ağır metal yorgunluğu
ve sanat ve edebiyat ve prozac ve panik..

Kırığı çıkığı çok, bol falsolu bir salvo
sağlı sollu sallama, operasyon depresif
isminin yalın hali fobiye dönmüş hobi
doktor defol git başımdan! ilaçların çetrefil
tekel birası bul bana, saçma sapan konuşma..

4 Şubat 2011 Cuma

Belalı Şiir..

Şimdi sen karşımda öylece dururken,
Bakmayışından kırk başka anlam çıkaran ben,
Yanılıp da baksaydın bir kez kafanı kaldırıp
Sevincimden muhtemelen aklımı yitirirdim..

Kafan ki nasıl güzeldir üç duble çaydan sonra
Gözlerin, kim bilir..
Yok yok gözlerinden hiç bahsetmemem lazım.
Daha önce bana baktıkları gibi bakıyorlarsa sağa sola
Yok dedim, gözlerinden bahsetmemeliyim.

Ellerini gördüm sol çaprazdan, canımın içi ellerin..
Allahım onlar else benimkiler ne?
Kararlıyım, gözlerinden bahsetmeyeceğim
Allah belasını versin kulpunu tuttuğun kupanın.

Kafanı kaldırmadın ya hala, inna sabirin..
Ama bu böyle olmaz dönüp dolaşıp,
Dönüp dolaşıp gözlerine geliyor laf,
Çürümüş çimen yeşili gözlerin..
Yapma, merhamet et söz verdim
Gözlerinden söz etmemeliyim.

Şu an, tam şu an
Şu an Calvino görse beni kesin roman yazardı.
Kafam içinden geçsin Dorian Gray'in Portresinin
Ki severim aslında Oscar Wilde'i
Sevmem artık kulplu kupayla beraber
onun da allah belasını versin..

Sen içeri girmeden önce bir süreliğine,
bir süreliğine seni aklımdan çıkarmıştım
Yeni yeni şeyler düşünmeye başlamıştım sen içeri girmeden
(Söyle yanındakine, çeksin elini omuzundan
çeksin elini omuzundan yoksa,
yoksa ne yaparım hiç bilmiyorum,
bilmiyorum iyisi mi çeksin elini omuzundan)
Evet yeni yeni şeyler düşünmeye başlamıştım sen içeri girmeden..
Genç yaşta ölen dansçı, son okuduğum Metin Çakır polisiyesi, Mısırdaki ayaklanma falan..
Sırasızca gelip geçiyorken aklımdan.
Mendil satan çocuğa bakıp toplumsal duyarlılığımı kabartmıştım bir ara.
Doğurup doğurup sokağa salıyorlar cık cık..
Cıkcıklarken tam, sen içeri girdin gördüm.
Sen beni görmedin.
Ben seni gördüm.
Sahi görmedin mi sen beni?
Ben seni gördüm.
Ben seni gördüm ve o an!
Ve o an..
O andan sonra..
Dansçı kızın da Mısır'ın da, mendilci çocuğun da
bir süre sonra kulpunu tutacağın kupanın da
hepsinin Allah belasını versin o andan sonra.

(Sakız mı var ağzında? evet evet sakız var,
rabbim alsana canımı bir sakız nasıl böyle güzel çiğnenir?..)
Yanındaki baktı bana, hafifçe selam verdi.
Ben o an orada değildim, farketmedi selam verdi
Ben çoktan gitmiştim More'nin ütopyasına
O farketmedi kalktı bana selam verdi.
Hafifçe selam verdi, tanışıyormuşuz..
Tanışıyormuşuz da,
Sokarım tanışıklığına.
Az önce sol çaprazdan gördüğüm,
az önce sol çaprazdan gördüğüm sağ omuzunu saran kol onun koluysa
başlarım tanışıklığına..
Masadaki herkesle göz göze geldim,
bir seninle gelmedim.
Mahsus mu yapıyorsun?

(Yanındaki selamlaştığım adam,
yanındaki selamlaştığım adama söyle
söyle ona, öyle sokulup durmasın sana)

Ben dahil hepimizin allah belasını versin
derken..
Derken kalktın
Kalktın, kalkarken de bakmadın..
Kalkarken bile bakmadın..
Heyy dur nereye,
gitme..
gitmesene..

Edebi (Ve ebedi) Sitem..

Kendinden kaçan insan nereye sığınabilir? Yıllarca sanattan ve edebiyattan medet umduk ve doğrusunu söylemek gerekirse pek işe yaradıkları da söylenemez. İyi edebiyat diye önümüze koyulan zırvalıklar beynimizi uyuşturdu, ne bok yiyeceğimizi şaşırdık. Artık bize daha fazla Thomas Bernhard lazım. Sevgili edebiyat öğretmenlerimiz : Bizi siz delirttiniz!!. Ezberlettiğiniz ıvır zıvırlar beğenilerimizi köreltti, önüne koyulan her şeyi yiyen aç koyun yavrularına döndük. Neden bize James Joyce'den bahsetmediniz? Ne olurdu bir kez, tek bir kez olsun ağzınızdan Salinger ismini duysaydık. Merak eder okurduk belki. (Bize daha fazla Palahniuk lazım). İyi roman, güzel şiir, baş yapıt öykü diye durup durup okuttuklarınız hepimizi ruh hastası yaptı. Bir kez olsun Poe'dan bahsetseydiniz keşke. Yapmadınız. Biliyorum ki eğer ortaokul yıllarımızda Küçük Prens'i okumuş olsaydık, hayata karşı bu kadar öfkeli olmazdık. Okumadık, bilmiyorduk. Anlatmalıydınız bize. Anlatmadınız. (Bize daha fazla Calvino lazım). Ezberlettiğiniz kötü şairlerin arasına İlhan Berk'i, Oktay Rıfat'ı, Turgut Uyar'ı da katamaz mıydınız? Yoksa edebiyatı severiz diye mi korktunuz? (Bize daha fazla Yusuf Atılgan lazım). Musil diye bir adam varmış. Neden bu kadar geç duyduk? Kafka diye başka bir adam yaşamış geçen yüzyılda. Çektiğimiz acıların, daralmaların, varoluşsal kaygıların ifadesini almış, neden bizden sakladınız? Anlayamayız diye mi korktunuz yoksa? Emin olun anlardık. Baki, Şeyh Galip, Nedim okuttunuz bize. (Tamam ben onları da severim, ama siz sevdirmediniz bana, kendim sevdim. Onların aruzunu, veznini bilmem nesini ezber etmeye takılıp kalsaydım, nefret edebilirdim. Allahtan edebiyatın hiçbir hesaplamaya sığamayacağını çok geç olmadan farkettim) Onların ağır dilini anlayabilen biz, Kafka'yı da elbet anlardık. (Bize daha fazla Canetti lazım). Perec diye biri yaşamış mesela. Kelimelerle dünyanın en güzel oyununu oynamış. Bizler tam da oyun çağındaydık. Keşke bahsetseydiniz bize, oyunlarımıza onu da alsaydık. Her fırsatta okuyun dediniz bize. Okumanın erdemlerinden bahsettiniz, ama kendiniz o kadar az okudunuz ki, sınırlı beğenilerinizle bizleri de zevksiz, keyifsiz, kendinize benzettiniz. Oysa bize daha çok Oğuz Atay lazımdı, Bukowski lazımdı bize, John Berger lazımdı.. Ah öğretmenlerim ah, üzgünüm.. Bizi siz kaybettiniz..

2 Şubat 2011 Çarşamba

Özeleştirili Şiir..

Ruhum kana bulanmış, faili malum.
Artık beni anlayacak tek canlı,
Mermi kovanını oyuncak yapan Filisitin'li bir çocuk..
Gidecek yeri olmayan bir adam nereye gider?
Ve neresidir sığındığı her yerde sığıntı olanın yeri?
Kaldırdım kafamı şöyle bir, pas verecek arkadaş aradım.
Hepsi sıkı markajda.
Kucağımda bir bomba.
Başladı başlayacak ikinci intifada..

Yarim tankla yürüyor üstüme benim elimde gül,
Allahım yardım et bana kafam çok karışık..
Alkollüyüm biliyorsun dua etmeye yüzüm yok
Sen bilirsin artık, ister affet ister gül.

Küçükken vurduğum kuşların ahı çıkıyor biliyorum,
Eteğini kaldırdığım kızların iki eli yakamda
Ha bir de annem var tabi durup durup üzdüğüm.
Orantısız ayıp ettim, hayatımdaki herkese..