Dünya çok bozdu. Ve biz içindeydik. Birbirimizi mi bozduk yoksa beraber mi bozulduk, bilmiyorum!
Bir süredir internette dolaşan bir haber, daha doğrusu bir yazı var.
Doğudaki illerimizden birinde sopasını Mercedes ilan etmiş bir güzel
abimiz yaşıyormuş yıllardır, yeni öğrendik. Sopasının ucuna Mercedes
amblemi takmış, dikiz aynası, radyosu şehirdeki ustalar tarafından
takılmış güzel bir abi. Ve bütün şehir uymuş abinin bu oyununa.
Mercedes’ini kurallara göre park ediyor, bakım için sanayiye gidiyor,
hatta hız sınırını aştığı için polisler tarafından ikaz ediliyor abimiz.
O sopa sadece onun için değil tüm şehir için bir Mercedes artık. Çünkü
öyle kabul ettirmiş!
Birileri “deli” diyor o güzel abimiz için. Afedersiniz ama
siktirsinler ordan! Yemin ediyorum size kırka yaklaşan saçma yılı
devirdiğim ömrümde onun kadar akıllı bir adam görmedim ben. Belki
değişik, belki çok alışılmış şekilde davranmıyor tamam ama… Deli? Asla!
Çünkü bir çok insanın yapamadığını, yapmaya cesaret edemediğini yapmış.
Önce kendi gerçeğini yaratmış sonra da bunu koca bir şehre kabul
ettirmiş. Ve psikopat bir diktatör gibi zorla yapmamış bunu. Başlarda
kendisiyle dalga geçen, küçümseyen, aşağılayan ahaliye inat bıkıp
usanmadan her gün bacaklarının arasına kıstırdığı Mercedes’ine binmiş,
sokak sokak dolaşmış, arabasını süslemiş, yıkayıp paklayıp yıllarca
yanından ayırmamış. Sonunda da herkese kabul ettirmiş. O bir sopa değil
demiş artık herkes yıllar süren ısrarın sonunda. O bir sopa değil, o bir
Mercedes…
Felsefe’nin en kadim sorularından biridir “Gerçek nedir?” sorusu.
Yüzlerce filozof binlerce farklı yanıt vermiştir bu soruya. Gerçeği bir
olgu olarak gören de olmuş, durum olarak gören de, yanılsama olarak da…
Ve bence en güzel cevabı da bazı aklı evvellerin “deli” dediği o canımın
içi abi vermiş farkında bile olmadan. Nedir gerçek? Gerçek; gerçek
olduğuna inandığımız ve başımıza ne gelirse gelsin bir an bile şüpheye
düşmeden yaşadığımız ve savunduğumuz şeydir. Tıpkı Allah’a inanmamızın
temelinde var olan koşulsuz iman gibi iman ettiğimiz şeydir gerçek…
Yıllar önce sıkıldığım manasız bir akşam saatinde kendimi dük ilan
edivermiştim. Başlarda kimse sallamamıştı haliyle. Ama ısrarla kendimi
Dük olarak tanıtmayı sürdürdüm Mercedes’li abim gibi. Sonra sonra alıştı
insanlar. Ali diyen, abi diyen, mesleğimden dolayı hocam diyen, yazar
diyen, şair diyen, oğlum diyen, lan diyen… bir sürü insan var etrafımda.
Ama itiraf ediyorum, duyunca yüzümü güldüren en sevdiğim hitap “Sayın
Dük’üm…” Çünkü dük dışındaki tüm sıfatlar bana birilerince yüklendi,
Milli Eğitim “öğretmen” yaptı, okurlar “yazar” vs. dedi, annem sayesinde
“oğul”, sevmeyen insanlar yüzünden lan oldum. Ama dük… İşte onda
kimsenin katkısı yok. Bir akşam canım çok sıkılıyordu ve kendimi
Tepebaşı Dük’ü ilan ettim. Kafayı yemiş bu şizofren diyenlere de zerre
kulak asmadan bildiğimi okudum. Şimdi elinizi vicdanınıza koyup
söyleyin, aristokrat bir ailede doğmaktan başka hiçbir vasfı olmayan
Cambridge Dük’ü mü gerçek dük yoksa ben mi?
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
15 Temmuz 2015 Çarşamba
ŞARAPÇININ GENÇ BİR MÜPTEZEL OLARAK PORTRESİ
şarapçının genç bir müptezel olarak portresi
seferberlikten sonra boşaltılmış mütevazi bir ahırın
duvarını süsler
sevgiliye, otoriteye, devlete rağmen o resim
ıskalanmakla birlikte tüm resmi törenlerde
kaybeden ve ısrarla kaybettiğini reddeden
bütün babalarıyla küs uzatmalı öğrencilerin
şişe içlerine akan gözyaşlarını izler
tam burada bir cenaze töreni düzenlememiz lazım
tam burada alayımıza siyah smokin yakışır
ama ütülerde yazmaz smokinin ısı ayarı
annem ütüleyemez, üzülür
-cenaze töreni kalsın-
içinden otoban geçen bütün biçimsiz kasabaların
yol kenarlarına ekili muhatapsız dilekleri ve
iktidara meyyalli orta dereceli hayalleri var
oysa;
aldanıyorlar ve farkındalar
yalnızlar ve farkındalar
unutulmuşlar ve farkındalar
baksana! sana da öyle gelmiyor mu
bütün üşenmişlikleri ve içi geçmişlikleriyle
sanki ikimizin hikayesini anlatıyorlar
seferberlikten sonra boşaltılmış mütevazi bir ahırın
duvarını süsler
sevgiliye, otoriteye, devlete rağmen o resim
ıskalanmakla birlikte tüm resmi törenlerde
kaybeden ve ısrarla kaybettiğini reddeden
bütün babalarıyla küs uzatmalı öğrencilerin
şişe içlerine akan gözyaşlarını izler
tam burada bir cenaze töreni düzenlememiz lazım
tam burada alayımıza siyah smokin yakışır
ama ütülerde yazmaz smokinin ısı ayarı
annem ütüleyemez, üzülür
-cenaze töreni kalsın-
içinden otoban geçen bütün biçimsiz kasabaların
yol kenarlarına ekili muhatapsız dilekleri ve
iktidara meyyalli orta dereceli hayalleri var
oysa;
aldanıyorlar ve farkındalar
yalnızlar ve farkındalar
unutulmuşlar ve farkındalar
baksana! sana da öyle gelmiyor mu
bütün üşenmişlikleri ve içi geçmişlikleriyle
sanki ikimizin hikayesini anlatıyorlar
KİMSE ÖPMESİN SENİ
Artık kimse doğru düzgün öpmeyecek mi beni ?
Bunu halletmemiz lazım yoksa takılır kalırım
Takılmalar meşhurdur bizde bak mesela babam
Anneme kırk yıldır takık daha önce de söylemiştim
Oysa
Esmerliğimi bırakmıştım arkada ve sarılamamanın hüznünü
Kimsenin dinlemediği müzisyenler fark etti ilkin
Bu arada salonda delirmiş bir dans histerisi
Bu arada garsonların yetişememe telaşı
Bir ara seni yanlış bir adam öptü tam alnından
O ara içimdeki bütün kuşları öldürdüm
Öptürdün kendini ve yok oldun ara ara baktığım
Bütün aralarda yoksun sen aslında bilip
Bilmez gibi yaptığın bütün gecelerin sonunda
Fena halde yoksun hep ah! en çok da bu ara
Bu arada olmadığın bütün aralara sızan
Bir sürü şey oldu elbet azıcığını anlatayım
Terli hayvanlar gibi telaşla dans eden adamlar
Umutsuzluğun makyajıyla güler gibi yapan kadınlar
Ve yorulup yorulup oturdukları masalarda
Koalisyon muhabbetleri
Bu arada bir yerlerde doğalgaz faturasını ödeyemeyip
Kendini asan babanın kaybolmuş çorap teki
Bu arada mendil satan çocuklar
Bu arada hırsla dövüşür gibi sevişen
Annelerinin okuyor zannettiği genç kızlar
Bu arada
Baş ağrısı
Mide dönmesi
Ve
Tonik
Ve
Kalabalık
Ve yeter artık
Kimse öpmesin seni
Yazık..
Esmerliğimi bırakmıştım arkada ve sarılamamanın hüznünü
Kimsenin dinlemediği müzisyenler fark etti ilkin
Bu arada salonda delirmiş bir dans histerisi
Bu arada garsonların yetişememe telaşı
Bir ara seni yanlış bir adam öptü tam alnından
O ara içimdeki bütün kuşları öldürdüm
Öptürdün kendini ve yok oldun ara ara baktığım
Bütün aralarda yoksun sen aslında bilip
Bilmez gibi yaptığın bütün gecelerin sonunda
Fena halde yoksun hep ah! en çok da bu ara
Bu arada olmadığın bütün aralara sızan
Bir sürü şey oldu elbet azıcığını anlatayım
Terli hayvanlar gibi telaşla dans eden adamlar
Umutsuzluğun makyajıyla güler gibi yapan kadınlar
Ve yorulup yorulup oturdukları masalarda
Koalisyon muhabbetleri
Bu arada bir yerlerde doğalgaz faturasını ödeyemeyip
Kendini asan babanın kaybolmuş çorap teki
Bu arada mendil satan çocuklar
Bu arada hırsla dövüşür gibi sevişen
Annelerinin okuyor zannettiği genç kızlar
Bu arada
Baş ağrısı
Mide dönmesi
Ve
Tonik
Ve
Kalabalık
Ve yeter artık
Kimse öpmesin seni
Yazık..
11,5 TL’NİN DAYANILMAZ HUZURU
Müslümanların bir kısmı, özellikle de zengin olan kısmı Allah’tan
gittikçe uzaklaşıyor. Kabe’ye ve civarına bakın mesela. Bilgisayarınızın
arama motorunu açın ve görsellerde arayın. Gördünüz mü? Sahabe bu
manzarayı görse alayımıza kılıçla saldırırdı herhalde böyle mi sahip
çıktınız oğlum Allah’ın emanetine diye. Kabe cahiliye devrinde putlarla
doluyken bile bu kadar kirli değildi. Babil Kulesi’ni andıran dev
gökdelenlerle çevrili Beytullah, görgüsüz, şımarık zenginlerin gecede on
bin dolar verip kaldığı otel odalarına fon olmuş durumda. Petrolden
gelen ölçüsüz paranın manyaklaştırdığı Katarlı, Bahreynli, BAE’li, Suudi
Arabistanlı binlerce insan altın musluklu odalarda Kabe’yi seyredip
zemzem yudumluyor ve bunun adına ibadet diyorlar. Bu mu hacc’ın ruhu?
Durumu müsait olan inananlara farz kılınan ibadet bu mu? Suriye’de,
Somali’de, Doğu Türkistan’da ve pek çok yerde milyonlarca insan açlığın
ve zulmün pençesinde inlerken Business Class uçup, kendilerine özel umre
partileri organize eden görgüsüz güruh bunun hesabını Allah’a nasıl
verecek? O parayı Cannes’de ya da Vegas’ta falan harcasalar daha iyi
lan! En azından ölçüsüzlüklerine Allah’ı karıştırmamış olurlar.
Aslında her daim gözümüzün önünde olan görgüsüzlük ve izansızlık ramazanlarda daha bir can yakıcı oluyor. Sabah bir otelin iftar menüsü geçti elime. Üşenmedim saydım, tam yirmi altı parça var listede. Adamların başlangıç dediği ve çorbadan önce sundukları iftariyeliklerle bile dört kişilik bir aile doyar. Çorbası ara sıcağı ana yemeği pilavı tatlısı… Fiyatı da kişi başı 75 TL. Yuh ulan diye isyan edesi geliyor insanın. Çünkü o sofralardaki pek çok insan ay sonunda şöyle bir hesap yapacak. Fitre matematiği…
“Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, bu yılki fıtır sadakası miktarı 11.5 TL olarak belirledi. 2015 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2016 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için, ülkedeki sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacı göz önünde bulunduran Din İşleri Yüksek Kurulu, en düşük sadaka-i fıtır miktarını 11.5 TL olarak tespit etti.”
Bir öğün yemeğe 75 TL verip sonra da ihtiyaç sahiplerine 11.5 TL ödeyerek bir emri yerine getirdiğini zannetmenin yalancı huzurundan korusun rabbim hepimizi.
Aslında her daim gözümüzün önünde olan görgüsüzlük ve izansızlık ramazanlarda daha bir can yakıcı oluyor. Sabah bir otelin iftar menüsü geçti elime. Üşenmedim saydım, tam yirmi altı parça var listede. Adamların başlangıç dediği ve çorbadan önce sundukları iftariyeliklerle bile dört kişilik bir aile doyar. Çorbası ara sıcağı ana yemeği pilavı tatlısı… Fiyatı da kişi başı 75 TL. Yuh ulan diye isyan edesi geliyor insanın. Çünkü o sofralardaki pek çok insan ay sonunda şöyle bir hesap yapacak. Fitre matematiği…
“Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, bu yılki fıtır sadakası miktarı 11.5 TL olarak belirledi. 2015 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2016 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için, ülkedeki sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacı göz önünde bulunduran Din İşleri Yüksek Kurulu, en düşük sadaka-i fıtır miktarını 11.5 TL olarak tespit etti.”
Bir öğün yemeğe 75 TL verip sonra da ihtiyaç sahiplerine 11.5 TL ödeyerek bir emri yerine getirdiğini zannetmenin yalancı huzurundan korusun rabbim hepimizi.
YOLUN DOĞASI
Kendinden başka her şeye
özeniyor bazen insan
üstelik yolken
ve bunun farkında değilken
ne ki gerçek?
ittifakla eyvallah denilen
yalan!
‘annem gibi konuşacak olursam
herkesin biraz mayası bozuk’
yola çıkan herkes
bir süre sonra yol olur
ve başka yollar geçer üstünden
içinden yollar geçer üstünden
başka insanlar geçer
yolculuklara çıkan
yol çiğnenir yıpranır
ölüp gidemez
hay lanet!
ilk yolculuk
son yolculuk
hep yolculuk
peki
yolken nasıl yol alınır?
işitin ve şahit olun
her yolculuk ihanet
her yolculuk aptalca planlanmış
bir kaçış
her yol
yalan!
özeniyor bazen insan
üstelik yolken
ve bunun farkında değilken
ne ki gerçek?
ittifakla eyvallah denilen
yalan!
‘annem gibi konuşacak olursam
herkesin biraz mayası bozuk’
yola çıkan herkes
bir süre sonra yol olur
ve başka yollar geçer üstünden
içinden yollar geçer üstünden
başka insanlar geçer
yolculuklara çıkan
yol çiğnenir yıpranır
ölüp gidemez
hay lanet!
ilk yolculuk
son yolculuk
hep yolculuk
peki
yolken nasıl yol alınır?
işitin ve şahit olun
her yolculuk ihanet
her yolculuk aptalca planlanmış
bir kaçış
her yol
yalan!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)