Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ekim 2014 Çarşamba

TESİRSİZ PARÇALAR 313..

313.

Yapraklar birikmiş kapımızın önüne
Süpürmeye kalktı annem
Sakın dedim, süpürme anne!
Yağmurla gelen güzeldir, yağmurla beklenen güzel
Evimizi bekler onlar ben sevdiğime gidince..

GİT'MEK

Alıp başımı
gidemiyorsam
Korktuğumdan falan
değil
Belki bir yerlerde
sen de
Usulca eğip başını
yere
Beni düşünüyorsundur
diye


Bütün kalmalarım bundan...

TUFAN


Hoşnutsuzluğun kışındayız önümüz ardımız tufan
Üstelik gemimiz batmış ortamızda ıslak bir kütük
Feda mevsimi geçti say ki düşmanız artık
Ne benden İbrahim olur ne senden kurban!

18 Ekim 2014 Cumartesi

PALMİYE

Bir ağaç olabilseydim palmiye olmak isterdim. Belki benim cahilliğimdir bilmiyorum ama palmiye ormanı diye bir şey duymadım hiç. En azından benim ülkemde yok palmiye ormanı. Birbirine yakın dikilmiş olanların arasında bile hep ciddi bir mesafe oluyor. Palmiye deyince aklıma yalnız ve mağrur bir ağaç geliyor. Tek bir ağaç. Birden fazla palmiyeyi aynı anda hayal etmekte bile zorlanıyorum. Tek bir ağaç.. Tek ve işe yaramaz...

Kendisinden beklentilerin en düşük olduğu ağaç galiba palmiye. Ne meyvesi var, ne dalları bir işe yarar ne de zavallı, ip kadar gölgesi bir derde deva olur. Palmiyeden yapılan bir mobilyanın iyi olduğunu ya da yapraklarının bilmem ne hastalığına iyi geldiğini ya da gölgesinde serin ve huzurlu bir öğle uykusu çekilebildiğini hiç duymadım. Kessek gövdesinin bile bir boka yarayacağını zannetmiyorum. Üstelik neredeyse hiçbir işe yaramıyor olmasına rağmen yaprakları olabildiğince yukarda, kibirli ve artist.. Velhasıl işe yaramaz kelimesini bir palmiyeye yakıştırabiliyorum bir de kendime...


Evrene huzurunuzda mesajımı iletiyorum. Reenkarnasyon diye bir şey varsa eğer, sonraki hayatımı palmiye olarak geçirmek istiyorum. Amin...

13 Ekim 2014 Pazartesi

LAMEKAN


Lamekânım zaptiyeler posta koyar gölgeme
Yar döner yatar sağ yana ben yanarım nafile


Candan gayrısına canan müpteladır ayan beyan
Gözlerinin demkeşiyim kim ağlasın halime

Hüsn-ü zan ile memuruz isyan edilmez hâşâ
Lakin durmaz bu yürek düştü bir kez eleme

Kelpler peşimden ürür ben durmadan yürürüm
Dönüp bir kez bakmaz kafir odlar salar yareme

Kimseler anlamaz beni yanarım ikbalime
Mansur’u dardan indirin o baksın ahvalime









*Lamekan: Mekansız
**Demkeş: Sarhoş, ayyaş
***Hüsn-ü zan: İyi niyet, güzel düşünce
****Kelp: Köpek
*****Dar: Darağacı

YUKARISI

Gün aşırı kuşlar uçar üstünden
Sen arada kuş olur onlara katılırsın
Ben bakar kalırım ardınızdan
Kimselerin bilmediği yerlere gidersiniz
Arkanızda çınlar kanat dolusu kahkahalar
Önünüzde ufuk, derdinizde ben


Öyle zamanlarda her şey flulaşır
İklim rayından çıkar, zaman kırılır
Kafasını kaldıran herkese umut dağıtır gökyüzü
Bir ben bilemem ne yapacağımı
Bir ben bakıp arkanızdan
Ağlarım

Herkesin herkesten kaçmak istediği
Herkesin her şeyi unutmak istediği
Herkesin hiçbir şeye tahammül edemediği
Bir yer olur muhakkak kim inkar edebilir
Bizim şanssızlığımız bu, böyle anlarımız
Saçma sapan bir tesadüfle anlamsızca kesişir
Sen o anların ardında kuş olur göğe yükselirsin
Ben o anların ardında bağırırım, sesim kesilir

Tesirsiz Parçalar 311-312

311.
Standart güzel algısıyla kafamdaki güzel algısı kesişmedi hiç. Eksiklik bendedir kuvvetle muhtemel. İnsanın kendisi çirkin, muhayyilesi fakir, imkanları sınırlı olunca estetik yargıları bile bi sikime benzemiyor. Schopenhauer buna 'normal' der, Nietzsche 'köle estetiği' der, Platon 'güzellik ideasından nasiplenmemek' der, Marx 'proleterya alt kültürünün aşağılık kompleksi' der, Baudrillard 'Simulakra' der (Baudrillard zaten her şeye simulakra der!), Georges Perec 'abi istersen bunları unutalım' der, annem 'annem benim sen ne güzel şeysin' der, Veysel bir şeyler der ama ben anlamam, Babam hiçbir şey demez! Ve ben bir tek babamı anlarım. Babam benim, güzel babam. Dünyanın en güzel hiçbir şey söylemeyen adamı. Öyle işte. Mühim bir mevzu değil elbet lakin kayıtlara geçsin istedim. Rakıdan mütevellit..


312.
Nerede olursam olayım
Duyunca yağmurun sesini
Sokağa atıyorsam kendimi
Düşün artık içimin kirini


Buna rağmen, sever misin beni?

2 Ekim 2014 Perşembe

KIRIK

Galiba o şarkıyı dinlerken ağlamalıydık beceremedik
Şimdi gözevlerimiz dolu nereye akıtacağımızı şaşırıyoruz
Kırılmışlığımızın ortasında irtifa kaybedeceğimi bilmesem
Saç tellerinden kapsülle zaman yolculuğu yapıp
Bir kez daha demek için kalkıp geçmişe gelirim
Ama söylediğin gibi geç kalmak için bile çok geç
Galiba bunlardan hiç bahsetmemeliydim beceremedim


Galiba sen bir bulutsun göbeğin kuşlara yuva
Uzaklaştıkça güzelsin sesin melekler yankısı
Zaten hangimiz neyi ilk defa kaybediyoruz ki
Bak mesela ikimiz birbirimizi kaç kez kaybettik
Kaç balık öldü akvaryumda kaç kez bu defa son dedik
Biliyorum söylemiştin heves etmek için bile çok geç
Galiba ben bir yağmurum yağmaktan çoktan vazgeçmiş
Kalkarken arkamızdaki parkı yakmalıydık beceremedik

PARADOKS




Alçıdan özet çıkardım geçip giden gençliğime
Kırlangıçlara üzülmüşüm bak kasınca aklıma geldi
Dün seviş bugün el ol mesela ne garip değil mi hayat?
Şanzelize'de değil belki, Kızılcıklı Caddesinde
Küçük şeyleri düşünüp ciddi kavgalar etmiştik
Yeterince rakı yok şimdi detayına giremiyorum
Şu kadarını söyleyeyim yirmi bilmem kaç yıl sonra
Bir tek dilek hakkım olsa
Eteğine yapışıp Kızılcıklı'lı bir kırlangıcın
Özür dilemek isterdim


'Cogito ergo sum' mu? komik, düşündükçe saçma oldum
Böyle hayal etmedim ki büyüyünce olacağım şeyi
Bakıyorum etrafıma benden saçma hiçbir şey yok
Hayat çürük bir gemi ha battı ha batacak
Ben ortasında çaresiz, yerim yok sığınacak

İnsan her şeyi açıklar ölümü de yalanı da
İnsan her şeye alışır varlığa da yokluğa da
İnsan her şeyi susar yeter ki kendine baksın
Susmanın da durmanın da hepsinin dibine vurdum
Sen bilirsin sevdiğim;
Ya tut şimdi elimden usulca sana gidelim
Ya basıp yürü bakmadan bok çukurunda geberelim

-Park soğuk, bira bitti, kahrolsun kapitalizm!-

SUS

Hallederdik mesafeleri ne vardı farkıma varsaydın
Ben burda erirken sana hiç mi duymadı yüreğin
Bak ben çok Perec okudum, Neşet dinledim, Tarkovsky izledim
Allahı ve tabiatı ve annemi karşıma alıp
Seni sevdim iç güdülerimin farazi gölgesini reddedip
Bak mesela ortalık nasıl karışık nasıl
Hayal et bak doğru bildiğimiz her şeye saldırıyorlar
Sürekli gittiğimiz barın kapısı kilitli misal
Sevdiğim,
Ezbere sevgilim deme bana bir düşün
Buralarda bu ara kesintisiz yağmur yağıyor
Bu aralar buralarda herkesin suratı asık
Bu ara söyleyebilirim bunu başka yolu yok inan
Saçlarına iyi bak, izin ver konacak kuşlara
Beni çabuk unutursun, dilek tut gelecek bahara..

Tesirsiz Parçalar 310..



310.

...
Olmak istediği yerde olamayan herkes, biraz acıklı biraz da komik ( he amk he trajikomik derler ona, çok biliyonuz!) bir gülümsemeyle dolaşır sokaklarda. Özellikle Ekim'de, özellikle yağmurun yağmak isteyip de yağamadığı zamanlarda, özellikle çok popüler olmayan bir Müslüm Gürses şarkısı mırıldanarak, özellikle mutsuz, ekseriyetle nereye gideceğini bilmeyerek, bilhassa da kendisi dahil hareket eden her şeye, hatta hareketin kendisine küfür ede ede...

Yirmilerimin sonunda bırakmıştım kendimle hesaplaşmayı. Allahın ve annemin benim için öngördüğü hayata eyvallah diyerek, ikisinin gölgesine sığınıp kaderime razı olmuş; kitaplarımla, oyuncaklarımla ve iki gecede bir içtiğim bir kaç kırmızı tuborgla kendime yalandan bir mutluluk sığınağı inşaa etmiştim. Kendimi kandırmışım, otuz altı yaşıma bir gün kala fark ettim (doğum günüm üç ekim)


Bana iyi gelecek bir tek şey var artık. Benim yüzümü güldürecek bir tek kişi.. Büyük beklentilerim yok, kurduğum en baba hayal bile standart ve ortalama. İçinde rengi çok önemli olmayan panjurlar, ev oturmaları, adı Nar olan bir kız çocuğu ve ille de öpmeden uyumayacağım bir çift çıkık elmacık kemiği olan, bana ait, minik bir dünya. Hepsi bu kadar. Valla hepsi bu kadar, artan bir şey varsa alın aranızda paylaşın...

Perec bir kitabında şey diyordu, insan mutluluğu yakalayamaz, insan mutluluğu tarif bile edemez. İnsan sadece nedensizce mutlu olur, nedensizce de mutsuz. Bu ikisini birbirinden ayıran herhangi bir çizgi falan da yoktur. Sadece hayat vardır, içinde her boku barındıran lanet bir hayat, sırası geldikçe de her şey yaşanır. O kadar.. Şimdi diyorum ki ben de Perec ustanın affına sığınarak, sıram gelmedi mi hala?

Tesirsiz Parçalar 309..

309.
Anne, ben olmamışım beni bir daha doğur!
İçimden yağmurlar geçsin gölgende kurulanayım
Kandırıldığım ne varsa hepsi tedavülden kalksın
Anne, sen her şeyi bilirsin, İzmir bize çok mu uzak?

BÜYÜK YENİLGİLER ATLASI


Hayata meydan okuduğum
bir yer vardı baş tarafını unuttum
ortalarında bir yerde bir kadını öptüm
o kadar büyülüydü ki
iki şahit rüya dese, gerçek olmadığına inanırım.
Kırılıp yeniden başlıyoruz hep
kırılıp kırılıp yeniden...
Hayat, sıkıntılı anlatamamalar tarihi
Özet; Büyük Yenilgiler Atlası!