Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Aralık 2013 Cumartesi

Tesirsiz Parçalar 241-245..

241.
Hiçbir şey kişisel değil.. Geçenlerde bir şeye çok sevindiğinden emin olduğum babamın, o an herhangi bir tepki vermediğini fark edip, çaktırmadan göz ucuyla izlemeye koyuldum. Bir süre geçtikten ve kimsenin kendisine bakmadığından emin olduktan sonra hafifçe gülümsediğini ve dudaklarının minik minik kıpırdadığını gördüm. Kısacık bir andı. Ama gördüm. Muhtemelen hep öyle yapıyordu lakin ben ilk kez fark etmiştim. Bir kaç dakika sonra düştü bende jeton. Lan ben de böyle seviniyorum genelde dedim. Sonra üzgün olduğum zamanlarda nasıl davranıyorum diye düşünmeye başladım. Ve bingo! Üzüntüm de tıpkı annemin üzüntüsü gibi. Abartılı, biraz sulu ve etrafa varlığını dehşetle hissettiren türden. İnsan psikolojisinin en uç iki noktası olan mutluluk ve üzüntüyü, daha doğrusu bu iki duygunun sebep olduğu davranışları annemle babamdan almışım. Üstelik onların nasıl üzülüp nasıl mutlu olduklarının farkında bile olmadan yapmışım bunu. Evet. Hiçbir şey kişisel değil. En kendimize ait zannetiğimiz duygu dışavurumlarımız dahil..

242.
Zaman zaman fikrimi soruyorlar bazı konularda. Herhangi bir şey olabiliyor bu. Ülkenin gidişatı ya da Beşiktaş’ın durumu ya da kişisel bir durumla ilgili olabiliyor. Öyle durumlarda çoğu zaman ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Söyleyecek bir şeyim olmadığından değil, söylenecek şeyleri kafamın içinde toparlayamadığımdan. Ve diyorum ki o zaman, ben bunu bir yazayım sonra konuşalım. Normal insanlar önce düşünüp sonra yazarlar herhalde. Bende ise durum tam tersi. Önce yazıp sonra düşünüyorum ya da yazarken düşünüyorum. Konuşamadığım için yazıyorum diyen bir yazar vardı. Ona benziyor aslında durumum. Tek farkla. O konuşamadığı için yazıyormuş bense düşünemediğim için yazıyorum..

243.
Eski sevgililerimden biri (o zamanlar eski değildi tabi, ama eskimek üzereydi sanırım) haklı olduğun zamanlar senden nefret ediyorum demişti bana. Ortada bir problem varsa ve haklı olan bensem öyle bir müdafa ediyormuşum ki kendimi, haklı olup olmamamın hiçbir önemi kalmıyormuş. Öyle söyledi. Ve dedi ki, umarım ömrün boyunca girdiğin tartışmalarda haksız olan taraf hep sen olursun. Çünkü haksızlığın verdiği mağduriyet, haklılığın verdiği mağruriyetten çok daha sevimli ve insani.

O zamanlar beddua ettiğini zannetmiştim. Düşünüyorum da yıllar sonra, beddua değil bildiğin dua etmiş aslında. Mağruriyetin kibrindense mağduriyetin hüznü. Sanırım hepimize en çok bu lazım..

244.
Ben şimdi sana, ben iyi bir adam değilim, bırak, benimle uğraşma diyeceğim. Sen diyeceksin ki yok, sen aslında iyi bir adamsın. Değilim diyeceğim, bu kadar kadın yanılmış olamaz. Bu kez farklı diyeceksin, ben farklıyım. Bunu duymuştım daha önce diyeceğim. Bende ilginç bulduğun ne varsa sana doğru çeken, virgülüne bile dokunmadan aynı şeyleri bahane edip beni terk edeceksin diyeceğim. Asla böyle bir şey olmayacak diyeceksin. Gülümseyerek, bunu da daha önce duymuştum diyeceğim. Konuşmaya yelteneceksin. Sus diyeceğim. Sus. Söylenebilecek her şeyi daha önce duydum. Kendini yorma diyeceğim. Usulca kalk ve git buradan. Ve çıkarken bana bir oralet söyle. Çünkü böyle zamanlarda oralet içmek gerekir. İnsan keyifliyken çay, hüzünlüyken de rakı içmeli. Boktan bir tekrarı durup durup yaşıyorsa da, oralet..

245.

İlk gençliğimde kendimden başka herkesin aptal olduğunu zannediyordum. Ortalarda tek aptal benim diye düşünmeye başladım. Şimdilerde ise topyekün mal olduğumuzu düşünüyorum. Hepimizin suyuna ilaç katmışlar sanki, ülkece kafayı sıyırmış gibiyiz. Sebep olanların gözü kör olsun. Amin..



































ECELİ GELMİŞ BİR UMUT


Karşıdan karşıya geçerken caddede
yeşil ışık yansa bile
sen elimden tutmadıkça
kendimi güvende hissetmiyorum
Anne, kendimle ne yapacağımı hiç bilmiyorum

Aslanlı belgesellerde ceylan gibi şaşkınım
dehşetli pençeleri inerken sırtıma hayatın
eceli gelmiş bir umutla etrafta seni arıyorum
Anne, çok mu çabuk büyüdüm ben?

Gidelim mi buradan anne bilmediğimiz bir şehre
hapları arkamızda bırakalım, babamı ve kardeşlerimi
iki göz bir yer tutarız ben sana bakarım, sen bana
Anne, beraber alalım mı iç acılarımızın toplamını?

Bakıyorum da bazen aynaya yanlışlıkla
en az seninkiler kadar kar var benim de saçlarımda
seninkiler benim eserim, her telinde emeğim var
keşke kızsaydın bana, oğluna, hayırsızına

Unutmuşum bak
söylesene anne, en son ne zaman okşadın saçlarımı?

21 Aralık 2013 Cumartesi

SEVDANIN GEÇMİŞİNE DAİR



ben bunları eski bir türk filminde görmüştüm
delirten bir acıyı tek başıma izlemiştim
jilet kesiği bir soğuktu dışarı çıktığımda
nefesleriyle buz üfleyen köpekler görmüştüm
sonradan oyuna girip ilk önce alınmanın
ne demek olduğunu önceden de biliyordum
saçak altlarında çok saçmalardım o zamanlar
hayli cüretkardım üstelik tek elle velesbit sürerdim
şaşırmamam bundan işte aklımı kaybetmem
delirmemem bundan işte çok önceden delirmiştim
ben seni biz daha karşılaşmadan sevmiştim
gülme lütfen şurada ciddi bir şey söylüyorum
ben seni parklarda şarap içerken sevmiştim
ben seni sen daha önlüklü bir çocukken
ben seni sen daha adımı bile bilmezken
ben seni sevmeyi ilk öğrendiğimde sevmiştim
cüretkarlığım bundan işte daha önce de cüret etmiştim
ben bunların hepsini çok önceden yaşamıştım
otlar toplamıştım sana saksına fesleğenler ekmiştim
bakma lütfen şurada bir şey itiraf ediyorum
ben senin melek olduğunu görmeden de anlamıştım
seninle öğrendim ben melekler nasıl sevilir
seninle öğrendim evet ağzı dolusu küfür etmeyi
yoktu haberin doğru ama bunun ne önemi var
ben senin gözlerini görmeden ezberlemiştim..

18 Aralık 2013 Çarşamba

SAZAN

..
ben bazen
dipten yukarı
kaldırıp başımı
ipimin ucundaki
sopayı tutan
kadını
yakalamaya çalışan
bir balık..

7 Aralık 2013 Cumartesi

Tesirsiz Parçalar 239-240..

239.

Güzel laflar etmesini pek beceremezdim belki. Ama her iki Ferdi Tayfur şarkısından birini ezbere bilirdim. Ve birileri bunu takdir etmeliydi. Ve bu birilerinin başında sen gelmeliydin. Ve belki ben ipe sapa gelmez adamın tekiydim ama sen ısrar etsen bende, belki bir şey olurdu benden. Ve çok kızdım ben sana. Ve çok sevdim seni. Ve çok dalgalıydı senin saçların. Ve o kadar güzeldin ki sen, ne bok yiyeceğimi bilmiyordum ben. Gece yarısına kadar rakı içtim ben de, gece yarısından sonra da oralet. Sen enteresan hayallere sarılııp uyudun, ben hayaline sarılıp uyudum. Herkes saçmalık dedi buna, ben kader dedim.. Öyle öyle ağardı işte saçlarım..

240.

Nereni sakınıp kollamaya kalkarsan orandan sokuyor hayat! Benim sana rağmen bir iradem var demesinin farklı bir şekli bu. Arthur Schophenhauer, karar verdiğiniz her şeyi yapabilirsiniz ama neyi istediğinize siz karar veremezsiniz demişti yüz elli yıl önce. O kadar zaman geçti aradan ama bu gerçek hiç değişmedi..

Rüya Tamircisi..



Geceleri kolay kolay uyuyamayan bir adam varmış. Kötü rüyalar görenlerin rüyalarına sızıp sonunu tatlıya bağlamak için uyanık kalırmış günün ilk ışıklarına kadar. Bir gün, bir kadının rüyasında kendi ölümünü görmüş. Usulca ayrılmış rüyadan. O geceden sonra da kimsenin rüyasına girmemiş..