Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Nisan 2015 Çarşamba

Tesirsiz Parçalar 325..

325.

Israrla bir şeyler soruyor insanlar. Dertlerini anlatıp anlamamı, hiç değilse dinlememi istiyorlar. Üstelik yıllardır ben insan sevmiyorum diye feryat etmeme rağmen yapıyorlar bunu. Ya psikopatlar ya da kafa buluyorlar benimle. Durum şeye benziyor, boşanmış bir aile terapistinden yolunda gitmeyen bir evlilikle ilgili yardım istemeye… Anlayacağınız komple sıçmış vaziyetteyiz…


Öğretmenliğe başladığım ilk yıllarda kendimi, eline gitarı ilk aldığında bir gün Joe Satriani’yle sahneye çıkacağını zanneden hevesli bir ergen gibi hissediyordum. Oysa hayat kariyer planımı Esra Erol’un evlilik programı orkestrasında basçı olmama göre tasarlamış. Bir tek farkla, o basçı sürekli gülümsemek zorunda, benimse suratım asık dolaşmaya hakkım var en azından. Niye böyle oldu? Biliyorum aslında da… Hani her şeyi bana anlatıyorsunuz ya, ben kime, neyi, nasıl anlatayım?


En çok yalan söylememeye çalışırken yalan söylüyor insan. Kırmamaya çalışırken kırıyor. Çekip gideceğim diyorum ya hani bazen! Yalan! Bok giderim anasını satayım nereye gidiyorsun. Her sabah alarmla uyan, ayın on beşi geldiğinde boş cüzdanla bankamatik önünde pusuya yat, sonra kocaman hayaller kur! Sevsinler…


Bir haftadır iki tane kumru dadandı bizim bahçeye. Babam da çaktırmadan, ufak ufak ekmek kırıntıları atarak iyice alıştırdı. Neredeyse hiç çıkmıyorlar bahçeden. Fırsat buldukça onları izliyorum hava kararana kadar. Birbirlerinden en fazla on, on beş metre uzaklaşıyorlar. Aralarındaki mesafe arttıkça gerildiklerini o kadar belli ediyorlar ki. Ürkek kafa hareketleriyle sürekli birbirlerine bakıyorlar, hani bir tehlike olsa, bir uçuşta yanına gidecekmişçesine. Kumru bile hayvan haliyle en fazla on on beş metre uzakta kalmaya tahammül edebiliyorken, insanlar yüzlerce kilometreye katlanabiliyorlar. Ya da katlanabildiklerini söylüyorlar. Ben katlanamıyorum valla, dayanamıyorum bazen? Dayanabilenler nasıl beceriyorlar?