Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Mayıs 2014 Cuma

NAZLI MELEK


Serin ve sakin bir akşam üstü... Etrafta her ne varsa, olması gereken yerde, ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor. Amaçsız insanlar amaçsızca yürüyor, dolu kül tablası boşaltılmayı bekliyor, bozuk dekorasyon daktilosu bozuk bozuk, pervanesi kırık deniz feneri biblosu kırık kırık, garson uslu uslu, ben salak salak durmamız gereken şekilde duruyoruz bulunduğumuz yerde. Ve ben seni çok seviyorum...

Sait Faik şey diyordu; "Yazmasaydım çıldıracaktım." Emrah Serbes ise "Yaza yaza çıldırdım" diyor. Benimse, afedersin ama sikimde bile değil. Delirerek doğdum ben galiba. Sana kadar... İyi olacaksam eğer bir gün, sen iyi edersin beni. Gerisi... Gerisini siktir et be kuzum...

Annem dün biraz kızdı bana. Yüzünü gören cennetlik dedi. Yazık... "Anne" diyesim geldi, "benim kendime hayrım yok şu ara, sıkılmaktan halıya katranlar dökecek yüzümü görüp de ne yapacaksın?" diyemedim. "Akşam gelirim, konuşuruz" diyebildim...

Akşam oldu. Gitmedim eve...
Son zamanlarda sık sık bir kuş görüyorum rüyamda. Kocaman kanatları olan bir kuş. Konuşabilen ama hiç konuşmayan bir kuş. Bir müddet süzüyoruz birbirimizi, sonra usulca eğilip sırtına alıyor beni. Evinizin kapısına kadar uçuruyor beni sırtında. Sonra inip zile basıyorum. Kimse açmıyor kapıyı. Israrla basıyorum. Açmıyor kimse. Geri döneceğim çaresiz. Etrafa bakıyorum. Kuş yok. Trenle dönüyorum mecburen. Çok gördüm bak bu rüyayı. Belki altı yedi oldu. Bari trenin makinisti olsan. Özlüyorum çok...

Hastaneden çıktım az evvel. Gürkan Abimin işi varmış eve gitti. Caner'i aramadım, galiba sıkıldı artık benden. Veysel zaten sallamaz. E sen de yoksun. Rakı var. Sıkıntı da. Ve özlemek. Ve bitsin. Ve gel...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder