Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Eylül 2010 Çarşamba

İlk Aşkım..

Hepimiz hayatımızın bir yerlerinde takılıp dururuz aslında. Hayat ve her şey akıp gitmeye devam eder elbette ama biz o an orada takılıp kalmış ve bir parçamızı da orada bırakmış oluruz. Sanıyorum pek çoğunuzun büyümek dediği şey tam olarak bu. Büyümek aslında ne kadar yaşadığımızla değil nelere ne kadar takılıp kaldığımızla ilgili bir şey. Oralarda, takıldığımız yerlerde kendimizden bir şeyler bıraktığımız için onlardan geriye kalan boşluğu zaman denilen şeyle doldururuz ve bunun adı büyümek olur. İçimdeki ilk büyük boşuğu onunla yaşamıştım ben. İlk aşkım, hayatıma giren ve hala aklıma geldiğinde ne durumda olursam olayım hep gülümsememi sağlayan ilk kadın. Oysa bir zamanlar ne kadar çok ağlamıştım onun için. Evlerimiz karşı karşıyaydı. Onu ilk kez ne zaman gördüm, ne zaman bir şeyler hissetmeye başladım ve hissettiklerim ne zaman aşka dönüştü hiç hatırlamıyorum. Sanki o hep bizim karşımızda ve hep benim yanımdaydı. Ailece çok yakın olduğumuzdan ve evler arasında da teklifsizce gidilip gelindiği için onu da anne ve babamı gördüğüm sıklıkla görüyordum neredeyse. Başlarda hiç üzerinde durmadığım ve sıradan bir şey gibi karşıladığım bu hal bir zaman sonra bende çılgınca bir tutkuya yol açtı. Sanki birdenbire aşık oldum ona. Sürekli onu görmek, onun yanında olmak, dizlerine yatıp saatlerce saçlarımla oynamasına gülerek karşılık vermek istiyordum. Kendimi beğendirmek için saçlarımı tarıyor, en güzel kıyafetlerimi giyiyor, heyecan içinde erkenden kalkıp, uyanacağı saatin gelmesini bekliyordum. Başka herkese ve her şeye olan ilgim dağılıvermişti. Onun gözüne daha çok girmek, benden bıkmamasını sağlamak ve hep yanında olmaktan başka hiçbir isteğim kalmamıştı. Çok mu güzeldi? Değildi galiba. Ama annemden sonra beni önemseyen ilk kadındı. Ve benim de yanında durdukça heyecandan sakarlaştığım ve sakarlaştıkça daha da çok heyecanlandığım ilk ve belki de tek kadın. Ona olan ilgimin başından beri farkındaydı. Ve hiçbir zaman araya mesafe koymaya çalışmadı. Bulduğum her fırsatta onu öpücüklere boğuyordum ve o da bana öpücüklerle karşılık veriyordu. Kollarımızı açabildiğimizce kucaklıyorduk birbirimizi. Havaların güzel olduğu zamanlar beraber evden çıkıyor canımız nereye isterse gidiyor ve hava kararana kadar dolaşıyorduk. Prensin ben olduğum bir masalın tam ortasındaydım sanki ve prensesim de yanıbaşımdaydı. Üstelik hiç kimseden tepki de görmüyorduk. Etrafımızdaki herkes aramızdaki ilişkiyi kabullenmişti ve sanki hepsi bu durumu gülümseyerek onaylıyordu. Hayatımın en mutlu ve güzel günlerini o zaman yaşamışım ben. Derken günün birinde annemle babam kendi aralarında konuşurken içinde adamın biri, "o", istemek, evlenmek kelimeleri geçen ve tam olarak ne olduğunu anlayamadığım bir takım sözler duydum. Kulak kabartınca da başka bir şehirden çok uzak bir akrabalarının oğlunun onunla evlenmek istediğini ailelerin de anlaştığını ve o akşam istemeye geleceklerini öğrendim. Daha önceleri de canımın yandığı zamanlar olmuştu tabi. Ama gerçek anlamda ilk kez bu kadar canım yanmıştı. Ne yapacağımı bilemedim. O gidecekti, başka biriyle sarılıp öpüşecekti ve belki de bir daha hiç görüşemeyecektik. Kendimi yatağa attım ve bütün gün battaniyeyi kafama çekip hiç dışarı çıkmadım. İçimde bir şeyler öyle kırılmıştı ki ağlamayı bile beceremiyordum. Tek bildiğim, onu sonsuza kadar kaybettiğimdi.. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi bizim eve geldi. Mutluydu gözlerinin içi parlıyordu. Önce annemle birbirlerine sarıldılar sonra yanıma gelip beni öpmek istedi. Bütün gücümle iterek odama attım kendimi ve kapıyı sürgüledim . Ve önceki günden beri yapamadığım şeyi yapmaya, ağlamaya başladım. Çıldırmış gibi ağlıyordum, bağırarak, salya sümük. Gitsin diyordum bir taraftan da buradan gitsin, defolsun gitsin.. Annem kapıma geldiğinde iyice delirmiştim artık. Tamam oğlum gitti aç artık dediğinde bile uzun süre açmadım kapıyı. Biraz sakinleşip dışarı çıktığımda annemin hala kapıda olduğunu gördüm ve boynuna sarılarak tekrar ağlamaya başladım. Ama bu kez başka türlüydü. Hiç sesimi çıkarmadan, içimi çeke çeke, sessizce ve sarsılarak ağladım uzun uzun. Sonra dedimki anneme ama ben onu çok seviyordum. Gülümseyerek, biliyorum dedi o da seni çok seviyor. Niye o adamla gidecek o zaman dedim, gitmesin kalsın burada bizimle. Gitmesi lazım dedi annem öyle olması gerekiyor. Başka şeyler de konuşmuş olmalıyız ama ben çoğunu hatırlamıyorum. Ama o gün ömrümün sonuna kadar takılıp kalacağım dönemeçlerden birinde olduğumu çok iyi anlamıştım.Galiba büyümeye başladığımı da. İlk aşkımdı o benim. Ve bir daha hiçbir kadın saçlarımı onun kadar güzel okşamadı. Her şey çok güzeldi ama bir tek sorun vardı. Ben dört yaşındaydım, o yirmi beş yaşındaydı..

2 yorum: