Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Eylül 2010 Perşembe

Dilek kayığı..utanç ve pişmanlık üzerine küçük bir not...

Sıradan bir günün sıradan bir saatinde her zaman gittiğim yerde her zaman oturduğum arkadaşlarla oturup çay içiyordum. Fena halde saçmaladığımız, gelen geçen herkes hakkında konuştuğumuz ve konuşulan her şeye kahkahalarla güldüğümüz her zamanki gibi bir gün işte. Arkadaşlarımdan biri biraz da can sıkıntısından bütün masalara dağıtılmış referandum propagandası broşürünü altı parçaya bölüp altı tane küçük kayık yaptı. Daha sonra hadi bunları yüzdürelim dedi ve suyun kenarına gittik. Karşıya geçerken aklıma kayıklardan birinin içine bir dilek yazıp öyle suya bırakmak geldi. Tekrar masaya dönüp diğer arkadaşımdan kalemi aldım. Diğer kayıklar yüzmeye başlayınca herkes uzaklaştı ve ben elimde kalem ve kayıkla suya bakıp düşünmeye başladım. Ne dileyecektim? İlk başta aklıma hiçbir şey gelmedi. Elbette gerçekleşmesini istediğim pek çok isteğim vardır ama o an hiçbirini kayığa yazmaya değer bulmadım. Tuhaf bir şekilde oraya ne yazarsam olacakmış gibi bir şey hissettim. Sanki elimdeki kayık değil masallardaki meşhur cinli lambaydı. İçinden sanki cin çıkmış ve tek bir dilek hakkım olduğunu söylemiş gibi heyecanlandım. Sonra kalem neredeyse kendi başına hareket etti ve şunları yazmaya başladı. “O şu an nerede ve kiminle bilmiyorum. Ama onu bir zamanlar çok sevdim ve tek isteğim bunu hiç unutmayıp beni gülümseyerek hatırlaması. Umarım her neredeyse çok mutlu bir hayatı vardır” Tam olarak bunları yazdım ve kayığı porsuğa bıraktım. Neden öyle yazdım peki? Gerçekten bunu mu istiyorum? Bu sorunun cevabı yok galiba. Ama şundan eminim. Evet her insan gibi ben de unutulmaktan çok korkuyorum. Günün birinde, onun beyninde ve kalbinde anımsanmaya bile değmeyecek kadar silikleşmek ürpertiyor beni. Bunun herhangi bir beklentiyle alakası yok. Yaşamın, onunla ilgili tüm beklentilerimi öldüreceği kadar çok zaman geçti aradan. Yine de nasıl yaşamım boyunca yemeye, içmeye, tekrar aşık olmaya, sevişmeye, uyumaya, uyanmaya devam edecek bile olsam kalbimin ve beynimin bir kısmında hep o olacaksa, ben de onun kalbinin ve beyninin bir yerlerinde hep olmak istiyorum. Bu anlaşılabilir bir şey aslında, hiç kimse unutulmak istemez hatta “en unutulmaz” olmak ister. Bu tamamen kişisel bir dilektir. Ama şunu da fark ettim ki, hiçbir art niyet taşımaksızın ve benimle hiç alakası olmamasına rağmen bütün kalbimle onun mutlu olmasını çok istiyorum.İlk zamanlar ayrılmış olmanın verdiği acı ile insan pek böyle düşünmüyor. O da acı çeksin istiyor. Acı çeksin, sensiz yaşayamayacağını anlasın ve geri dönsün. Dönmeyeceğini anladığında bile onu mutluyken düşünmek sana haksızlığa uğruyormuşsun gibi bir şey hissettiriyor. Zamanla bu düşüncelerden sıyrılıyorsun tabi ve bir tür kayıtsızlık ortaya çıkıyor. Peki bugün o kayığa neden onun çok mutlu olmasını istediğimi yazdım? Neden onun mutlu olmasını istiyorum? Ya da bana ne? Galiba bu temenninin altında biraz utanç biraz da pişmanlık var. Biliyorum ki ben onu hiç çok mutlu edemedim. Mutlu olduğumuz zamanlar oldu elbette ama bunun hakettiği mutluluk olmadığını çok iyi biliyorum. Aradan bu kadar zaman geçince ve onu suçlu kendimi mağdur gibi görmekten kurtulunca daha çıplak görebiliyorum galiba her şeyi. Onun mutlu olmasını gerçekten çok istiyorum çünkü bunu ona borçluyum. Ona bütün kalbimle ve samimiyetimle mutluluk dilerken aslında utancımdan dileyemediğim bütün özürlerimi de diliyor gibi oluyorum. Onu üzdüğüm için, kırdığım için, çok istememe rağmen değişemediğim için; hep bencil, hep kibirli, hep küstahça davrandığım için, onu ne kadar sevdiğimi bir türlü belli etmeyi beceremediğim için, yaptığım bütün haksızlıklar ve uğrattığım bütün hayal kırıklıkları için kocaman bir özür borçluyum ona. Kibirim ve şartlar buna izin vermediği için karşısına çıkıp özür dilemeye cesaretim olmadı. Şimdiden sonra da zaten bunun onun gözünde pek bir anlamı olmaz. Yine de kayığa onları yazdıktan sonra gülümseyerek uzaklaşmasını seyrederken geç kalmış bir borcu ödemenin ferahlığını da hissetmedim değil. Kim bilir belki bir mucize olur, kayığıma yazdıklarım ulaşır ona bir şekilde. Affeder mi beni bilmem. Aslında bunun da pek bir önemi yok. Dediğim gibi bir beklenti yok artık. Bunu sadece aklımla değil kalbimle de söylüyorum. Ama günün birinde çok mutlu olduğunu, beni de unutmadığını ve ara sıra aklına geldiğimde gülümsediğini duyarsam, kayığımı hatırlayacağım sonra kafamı kaldırıp gökyüzüne bakacağım ve içimden şöyle diyeceğim. Teşekkürler tanrım…

1 yorum: