Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Eylül 2010 Pazartesi

oyunbazların, büyüyemeyenlerin, çabuk sıkılanların, mutsuzların, yalnızların, kaybolanların ve kaybedenlerin peygamberi: Georges Perec..

Son on yıldır her buhranlı zamanımda yaptığım gibi Georges Perec’ e sarıldım şu aralar. Böyle anlarda aşağılanmaya ihtiyaç duyuyor insan ve dünyada bunu Perec kadar ustaca yapan ikinci bir yazar yok. Kendisininki dahil tüm yaşamları oyun olarak gören büyük usta dille, kültürle, modernizmle ve insanlığın bütün ortak birikimiyle o kadar güzel geçer ki dalgasını kanatlanmaya hazır egolarımızın balon gibi sönüverdiğini görürüz. Büyük savaş yıllarında anne ve babasını savaşta ve toplama kampında kaybettiğinde henüz küçük bir çocuk olan Perec, bu travmayla ancak oyun metaforuyla baş edebilmiştir. Yıllar sonra hiç e harfi kullanmadan yazdığı Kayboluş romanı - ki Fransızcada en çok kullanılan harftir e- bu kaybolma oyunun olağanüstü bir sonucudur. Bu kitabıyla bir taraftan post-modern anlatım tekniğinin en ustaca örneğini vermiş diğer taraftan da dilin ve edebiyatın ciddiye alınmadığı müddetçe değerli olabileceğini kanıtlamıştır. Ne demektir dilin ve edebiyatın ciddiye alınmaması? Yazma ve okuma gereğinden fazla ciddiye alınırsa eğer kaçınılmaz bir üretme kabızlığına düşer insan. Biçim kaygıları, ifade seçiminde zorlanmalar, dilin, anlatının çerçevesini belirleyen ve bir yerden sonra yaratıcılığı engelleyen sınırları edebi bir metin oluşturmaya çalışan bireyin yaşadığı temel sıkıntılardır. İşte yazının deli-dahisi Georges Perec kendisini tüm bu sıkıntılardan kurtararak bir nevi Mesih gibi yeni bir edebiyatın mümkün olduğunu ve bunun aslında düşünüldüğü kadar ciddi bir şey olmadığını kanıtlamıştır. Onun için kelimeler, hatta harfler büyük bir oyunun küçük parçalarından başka bir şey değildir. Yeterince cesur ve yetenekli olan her yazar bir süre sonra bu kelime ve harflerin efendisi olur, onlara hükmetmeye başlar. Bunun sonucunda da tıpkı Kayboluş’da yaptığı gibi anlatmak istediği şeyi hem mükemmel bir ustalıkla anlatır hem de basmakalıp bütün anlatım tekniklerine ve dile meydan okur. Bir yazarın yazdığı dile meydan okuması da karşılaşılabilecek en büyük edebi kahramanlıktır. Ama Perec’in hünerleri sadece dilin dersini vermekle sınırlı değildir. Başta da ifade ettiğim gibi onun için her şey bir oyundur ve oyuna dahil olan tüm unsurlar edebi anlatının malzemesi olabilir. Bunun en güzel örneği de her seferinde şaşkınlıkla okuduğum “Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı Ve Biçimi”dir. Evet kitabın ismi bu ve sadece kitabına bu ismi koyması bile ne tür bir belayla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Kitabın bütün içeriği aslında başlıkta söylenmiştir. Metnin tamamı tek bir cümleden oluşur; büyük harf dahil hiçbir imla işaretinin kullanılmadığı sayfalar boyunca durup nefes alınacak bir yer dahi yoktur. ‘Her seferinde yeni bir biçim alır gibi görünse de sık sık ve bilinçli olarak yapılan tekrarlar giderek boğucu hale gelir ve örneğine ancak Kafka’da rastlanabilecek bürokratik bir anafora dönüşür. Ama bir yandan da komik ve eğlencelidir.
Bütün bu tekrarlar aslında çalışma hayatının, adına büro denen canavarın temel işleyiş biçimidir. Ücret artışı talebinde bulunmak için şefiyle görüşmek isteyen kahraman, defalarca sekreterle çene çalmak ya da koridorda bir ileri bir geri gidip gelmek durumundadır. Sekreterin nasıl bir gece geçirdiğinden, şefin o an nasıl bir ruh hali olduğuna varıncaya kadar birçok değişkene bağlı olan şey, zam hayalinin gerçekleşmesi, giderek absürdleşen bir döngü içinde önemini tamamen kaybeder. Bu haliyle Sysiphos'un o bitmek bilmeyen ve aslında hiçbir yere varmayan, tek edebi kahramanı sonsuz bir cezaya çarpıtmak olan hikayesinin modern bir versiyonu gibi de okunabilecek olan kitabı bitirip kapağını kapattığımızda, bir yandan gerçek bir edebiyat şöleni yaşadığımızı hissederken bir yandan da o cümlenin yine sürekli değişerek kafamızın içinde dönüp durduğunu fark ederiz.’
Bütün insani duyguları aynı anda yaşatan Perec, okuru zekasıyla güldürür, parlak buluşlarıyla şaşırtır ve hüznüyle duygulandırır. Daha dört yaşındayken, savaşa gönüllü katılan babasını, yedi yaşındayken de Naziler tarafından Auschwitz’de öldürülen annesini kaybeden Perec’in, mutsuz geçirdiği çocukluk yıllarında içine işleyen acılar, o ne yaparsa yapsın, hangi çatlağı kapatmaya uğraşırsa uğraşsın metninin dışına sızar ve okura bulaşır. Bir taraftan oyunlarıyla bizi şaşkına çevirirken diğer taraftan bu oyuna yol açan trajedi yüreğimizi burkar.
Onun olgunluk döneminin en önemli ürünü olan Yaşam Kullanma Kılavuzu ise gerçek anlamda edebiyatın sınırlarının çizildiği ve ancak Joyce, Proust, Nabokov, Kafka gibi ustaların yapıtlarıyla kıyaslanabilecek bir eserdir. Go, Puzzle gibi “gerçek oyunlar”ın eşliğinde olağanüstü bir genel kültür labirentinde kaybolmamızı sağlar.
‘Matematik denklemleri, bir satranç maçındaki ölümcül pozisyon, anlamsız kitap başlıkları, reklam panoları, her şey bir anda okurun önüne çıkabilir ve metindeki bu kara noktalardan saf görsel boyuta bir kapı açılır. Hiçbir şey kitabın baskısı için bile olsa şekilsel değişikliğe uğramaz, italik yazılar asılları gibi basılmıştır. Paragrafların arasına sıkışmış bir restoran menüsünün etrafındaki süsleme bile aynen kalır. Geçmiş zaman kipini en baştaki ana varmak için kullanır yazar.’ Karakterlerinden birini tanımlamak için kullandığı kelimeler aslında yapıtın tamamı ve kendisi için de geçerlidir. “Ondan geriye hiçbir şeyin, kesinlikle hiçbir şeyin kalmamasını istiyordu, ondan, boşluktan başka bir şeyin, hiçliğin lekesiz beyazlığından başka bir şeyin, yararsızın boş mükemmelliğinden başka bir şeyin çıkmasını istemiyordu” (82.Bölüm,s.437)
Kitap okumak aslında bize sıkıldığımız ve baş edemediğimiz diğerlerinin dünyasından kaçma şansı verdiği için zaten ayrıcalıklı bir durumdur. Ama eğer bir Perec okuruysanız ve etrafınızda Perec okuyan çok fazla insan yoksa bu durumun size vereceği ekstra ayrıcalık iyi ki onlar gibi değilim diyebilmenize içtenlikle yardımcı olur. Georges Perec bütün oyunbazların, büyüyemeyenlerin, çabuk sıkılanların, mutsuzların, yalnızların, kaybolanların ve kaybedenlerin kıvırcık saçlı koca kafalı peygamberidir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder