Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Ağustos 2010 Cuma

Aşk problemlerimiz çözülmüştür artık..

Hayatta en hakiki mürşit ilimmiş hakkaten. Pozitif bilimlerle uzak yakın bağı olmayınca insanın bazı şeyleri geç öğreniyor haliyle. Ben yaşadıklarımın kendime özgü deneyimler olduğunu zannederdim oysa isviçrelibilimadamları durumu tamamen vücuttaki salgılarla açıklamış. Meğer hepimiz aynı süreçlerden geçiyormuşuz. Evet, konumuz aşk.. Şimdi efendim diyelim ki aşık olduk. Bunu nasıl anlarız? Eskiden sorsalar, ne bileyim ben derdim birisi çıkıyor karşıma sonra bir bakıyorum ben eski ben gibi değilim o zaman aşık olduğumu anlıyorum. Ama ulu pozitif bilimler bu türden yuvarlak ve muallak cevapları kabul etmez elbette. Aşık olabilmemiz için şu belirtilerin vuku bulması gerekmekteymiş.Onu görünce kalbimiz çok fazla çarpmaya başlıyorsa; son günlerde, içimizdeki sevinç ve mutluluk duygusu arttıysa; hayata ve olaylara daha umursamaz bakıyorsak; arkadaşlarımız gözlerimizin pırıl pırıl baktığını ve son günlerde yüzümüze bir canlılık geldiğini söylüyorlarsa aşık olarak kabul edilebiliyormuşuz. Birde aşık olduğumuz zaman şaşkın şabalak hareketler yaparız ya (artistlik yapmak için lunaparkta kamikazeye binmek, pis sokak hayvanlarını şefkatle okşamak, günde on beş saat telefonla konuşmak, sokak ortasında tek başına yürürken kendini salak salak gülümserken yakalamak v.s.). Meğer bunlarda bizim hiç kabahatimiz yokmuş. Aşık olduğumuzda gösterdiğimiz dengesiz davranışlarımızın sebebi, vücudumuzun salgıladığı feronom maddesiymiş! Aşk,vücutta feronom maddesinin salgılanmasıyla başlıyormuş. Aşkın kokusu olarak tanımlanan bu madde, beynin ilgili bölümlerini uyarıyor ve aşk doğuyor akabinde de biz sapıtmaya başlıyormuşuz. Feronoma "aşk hormunu" da deniliyormuş. Aşıkların, her dakika aşık oldukları kişiden söz etmeleri bu hormondan kaynaklanıyormuş. Aşık olunduğunda vücudun fazla feronom salgılamasıyla kişilerin fiziksel yapılarında ve davranışlarında değişiklikler oluşmaya başlıyor, kalp çarpıntısı, gözlerin parlaması gibi değişiklikler oluyor ve "O da beni seviyor mudur", "acaba şimdi nerededir?" gibi sorular artmaya başlıyormuş. Obssesif yani takıntılı kişi davranışları da kendini göstermeye başlıyormuş tabi kaçınılmaz olarak. Aşkın alevinin zamanla azalması ve duyguların şeklinin değişmesini de alışma-soğuma durumuyla açıklardım.. Yanlış efendim, cahillikten yaptığım yorumlar işte. Meğer aşkın yerini sevgiye bırakması da hormonlarla ilgiliymiş. Zamanla serotoninin azalması, oksitoksinin! artmasıyla, aşk yerini bir süre sonra sevgi ve şefkate bırakıyormuş. Oksitoksin ne lan deme şimdi içinden. Aç bir yerlerden oku koca koca isviçrelibilimadamları bulmuş işte ne itiraz ediyorsun.. Sonra neden bahar-yaz aylarında daha çok aşık oluyor insanlar sizce. Elbette bunun da bilimsel bazı sebebleri var. Özellikle bahar ve yaz aylarında, güneş ışınları insanların hormon sistemini etkiliyor ve bu durumda aşk daha yoğun hissediliyormuş. Melanosit denen vücuda renk veren hücreler de bu aylarda artıyormuş. Melanositle bu hadisenin ilişkisini pek kuramadım ama o da benim cehaletimdendir kesin yoksa değerli isviçrelibilimadamları boş konuşurlar mı hiç??
Vay arkadaş ya ne salakmışız. Ama bilmemek değil öğrenmemek ayıp. Bir daha kimse bana Öyle Cezmi Ersöz tripleri yapmasın, isviçrelibilimadamlarının araştırma sonuçlarının bilgisayar çıktısıyla kovalarım ona göre...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder