Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Mart 2011 Pazartesi

Tesirsiz Parçalar 1-5..

1.
Oktay Rıfat hep içimi acıtmıştır benim. Şiir tarihimizin en yetenekli isimlerinden biri olmasına rağmen hakettiği ilgiyi bir türlü göremedi, gölgede kaldı hep. Orhan Veli ve Melih Cevdet ikilisin ardından anıldı adı. 'Garip' şiirinin en afili abisiydi oysa.. Orhan Veli genç yaşta ölmüş olmanın kaçınılmaz popülerliğinden, Melih Cevdet sonradan olma solculuğundan çok ekmek yedi. Orhan Veli'nin hakkını yememek lazım tabi ama erken ölümü üzerine etrafında oluşturulan bohemist etiket şiirinin ötesine geçti. Melih Cevdet ise özellikle Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladıktan sonra hatırı sayılır bir kitlenin desteğini aldı. Ve pek çok türde eser verdiği için de uzun ömrü boyunca ilgileneni hiç eksik olmadı. Oktay Rıfat ise ne erken öldü, ne bir klana dahil etti kendini ne de tutunamayan/bohem fuları takıp edebiyat gecelerinde arz-ı endam eyledi. Uzun yaşadı. Devlet memuruydu. Evliydi ve karısını çok seviyordu. En güzel şiirlerini onun için yazdı. Düz bir adamdı yani. Yaşamında büyük hayal kırıklıkları, çalkantılar, görkemli kayıplar v.s olmadığı için belki kimselerin çok fazla dikkatini çekmedi. Sıradan bir insandı, sıradan yaşadı ve öldü. Ama yazdıkları, Türkçe'nin ekonomik kullanıldığında nasıl da büyülü bir dil olduğunu, anlamak isteyen herkese kanıtladı.. 'Karıma' şiirinin son iki dizesi bile Oktay Rıfat'ı sevmek için yeterli sebep sayılabilir..

"Mutluluk bir çimendir, bastığın yerde büyür
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir.."
Karısının kulağına fısıldadığı küçücük dizeler, bu nasıl sevmek böyle dedirtir adama, isyan ettirir, yazmaktan soğutur. Biliyorum ki hayatlarını şiir yazmaya adamış koca koca adamlar yüzlerce sayfa yazmışlar ama ömürleri boyunca o tek satırın yanına bile yaklaşamamışlardır.
"Başkaları gitmiş olur gidince,
'Bir sen yakınsın uzakta kalınca'.."

2.
M.E.B yüz temel eser listesi yayınlamıştı. Epeyce de tartışılmıştı tabi listeye giren ve gir-e-meyen eserler. Kitap söz konusu sonuçta, bu işin iyisi kötüsü olmaz. Ama bir de uzak durulması gereken kitaplar listesi hazırlasalarmış keşke. Öyle kitaplar var ki, mazallah çocukların eline geçer, okumaya kalkarlar, huzurları kaçar. Hayal dünyaları gelişir, edebiyatın her zaman pak temiz sözcüklerle yapılamayacağını fark ederler. Uzak dursun çocuklarımız neme lazım. Naçizane uzak durulması gereken kitaplar listemin bir kısmı aşağıdadır efendim. Umarım birilerinin dikkatini çeker..

J. Kerouac- Yolda
J.D.Salinger- Çavdar Tarlasında Çocuklar
C.Palahniuk- Bütün Eserleri :)
Oğuz Atay- Tutunamayanlar
Sevim Burak- Yanık Saraylar
Leyla Erbil- Hallaç
C.Bukowski- Kasabanın En Güzel Kızı
F.K.Barbarosoğlu- Hiçbiryerde
İbrahim Yıldırım- Bıçkın Ve Orta Halli
Ali Teoman- Uykuda Çocuk Ölümleri..

3.
İkindi vakti ikinci şişe birayı da içmişseniz o an hayattaki en büyük pişmanlığınız neden gelirken 'iki bira daha almadığınız' dır. En güzel ihtimal de dolapta unutulmuş bir biraya rastlama ihtimalidir. Bu pişmanlıkla boğuşurken telefonunuzun çalması sizi normalden daha çok heyecanlandırır. Karşınıza çıkan servis operatörünün cazip teklifi ise çileden çıkarır, ama nihayetinde sizi arayan canlı bir insandır ve bu bir taraftan da kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. O size ayrıcalıklı tarifeleri anlatırken siz içinizden ona şiirler okur ve gülümsersiniz. Ayrıca fonda Orhan Gencebay varsa ve peynir ve soğan aromalı patates cipsinizin yarısından fazlası pakette duruyorsa, hayat düşündüğünüz kadar boktan olmayabilir..
Dolapta bira yokmuş.. Hayat çok boktansın lan!!

4.
Hayallerindeki adam olmadığımı anladığında beni değiştirmeye çalışacağına, susarak bir duble rakı içseydin benimle bir çok şey kendiliğinden değişirdi. Yanıma, kırılacağı baştan belli hayallerle sokulacağına oturup birer bira içseydik keşke. Hiç değilse içer misin diye sormadan çay suyu koysaydın ocağa. Sen suyun kaynamasını beklerdin ben seni beklerdim ve aradaki boşluğa bir aşk ihtimali sıkıştırırdık..

5.
Latin Amerika edebiyatı ciddiye alınmalı. Neruda, Marquez ve Borges dışında pek bilinmez ülkemizde nedense. Oysa söz gelimi Llosa seksen sonrası dünya edebiyatının en sağlam kalemlerinden biri (gerçi en son nobel edebiyat ödülünü o aldı, dolayısıyla satışları biraz olsun artmıştır diye umuyorum) ve Can yay. neredeyse bütün kitaplarını yayınladı. Sonra Cortazar var. 62 Maket Seti ve özellikle Seksek edebiyat tarihine şimdiden adını yazdırdı. Carlos Fuantes, sadece son kitabıyla bile ne kadar önemsenmesi gereken bir yazar olduğunu dosta düşmana gösterdi. Anti-emperyalizmi sonuna kadar savunan ve bunu yaparken de toplumcu gerçekliğin popülizm tuzağına düşmekten usta manevralarla sıyrılan büyük usta sadece Meksika insanın değil bütün sömürülen ülkelerin trajedisini anlatıyor aslında. Ayrıca da yarattığı dil ve kelime oyunlarıyla iyi edebiyatın büyüsünü okuyan herkese sonuna kadar hissettiriyor. İnfante'nin Kapanda Üç Kaplan'ı belki de James Joyce ya da Georges Perec ayarında devasa yazarların yapıtlarıyla karşılaştırılabilecek ve bu karşılaştırmadan hiç de mağlubiyetle ayrılamayacak kadar güçlü bir eser. Kitabın kahramanı Havana; kullanılan dil sokak Kübacası. Küba'nın başkenti Havana'nın devrim öncesi gecelerinden bir tanesini anlatıyor aslında kitap. Yer yer kelime oyunlarıyla zorlasa da okuru son sayfayı okuyup kitabı kapattığınızda hissettiğiniz tek şey sarsıntı oluyor, çok ciddi bir sarsıntı..
Özet : Latin Amerika edebiyatı iyidir, özellikle bize çok yakındır. Arjantin'in, Meksika'nın, Şili'nin ya da Peru'nun çocuklarının hikayeleri, Anadolu insanına hiç ama hiç yabancı değildir. Hatta arada bir tür akrabalık bile vardır..

1 yorum: