65.
John Kennedy Toole. Alıklar Birliği’nin efsanevi yazarı. Uzun bir aradan sonra tekrar okumaya başladım ve yüzümdeki aptal sırıtışı kitabın kapağı kapanana kadar muhafaza ettim. ‘1969 yılında, otuz iki yaşındayken intihar eden John Kennedy Toole'un bu romanı, ölümünden sonra annesinin ısrarlı çabalarıyla 1980 yılında yayınlandı ve 1981 yılında, Amerika'nın en büyük edebiyat ödülü olan "Pulitzer Ödülü" -ilk kez ölü bir yazarın yapıtına- "Alıklar Birliği"ne verildi. John Kennedy Toole, bu romanında yaşadığı çağdan hoşnut olmayan, çağa ayak direyen bir kahraman yaratmış. Romanın kahramanı "İgnatius", koca göbeği, gürültülü geğirtileri, yellenmeleri ve oburluğuyla bir "Gargantua"; herkese: Freud'a, eşcinsellere, eşcinsel olmayanlara, Protestanlara ve çağın her türlü aşırılığına karşı açtığı tek kişilik savaşla tam bir "Don Kişot". Tam anlamıyla komik bir kişi, ama komik olduğu kadar da zeki; kendisini komik bulanları daha komik bir duruma düşürecek kadar zeki. 60'larda yazılmış bu romanın kahramanı 80'leri, 90'ları görecek kadar ileri görüşlü.’ İgnatius gibi bir abim olmadığı için o kadar hayıflanıyorum ki. Birilerinin hemen ilgisini çekeceğini bildiğim için söyleyelim, Alıklar Birliği, otuz iki yaşında kendi beynini uçurarak kısa yoldan dünyadan gitmeyi seçmiş yazarın tek kitabı. Haliyle yaşarken kitabının basıldığını göremediğinden 1981 yılında romanına Pulitzer verileceğini tahmin etmemiş olduğu da aşikâr. Edebilseydi beynini uçurmamayı tercih eder miydi, bilmiyorum.
Elime aldığım bir diğer kitabın ismi ise İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler. Yazarı David Foster Wallace. 2008 yılında ömrü boyunca hep mücadele ettiği depresyonla daha fazla uğraşamayacağını düşünüp kendi isteğiyle var oluşunu sonlandıran bir güzel insan.. Kaliforniya’daki evinde kendini astıktan sonra Wallace kendi ifadesiyle ‘ne kadar yıkanırsa yıkansın kurtulamadığı hayatın kirinden’ kurtulmuş mudur bilmem. Ama şundan eminim ki yazdıkları günün birinde modern insan denilen zavallıların bütün foyasını ortaya çıkaracak kadar güçlü..
66.
Artık daha sakinim. Ne istediğimi bilmediğim için oradan oraya kendini atıp duran zavallı ruhum duruldu artık. Hiçbir şey istemiyorum. Ve bunu züppe bir Nihilist tavrıyla söylemiyorum. Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey istemiyorum. Hiç kimsem olmasın, kimselerin kimsesi olmayayım, varlığım emsalsiz yokluğumun müjdecisi olsun. Berrak bir su buharı gibi kimselere değmeden ‘yavaş yavaş geçtim kalabalıkların arasından’ demek istiyorum hepsi bu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder