Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Nisan 2011 Perşembe

Tesirsiz Parçalar 33..

İnsan terk ettiği yere geri dönmemeli. Hayat dönmek zorunda bırakırsa da olacakları peşinen kabul etmeli. Olacaklar ne mi? Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak olması mesela. 15 yıl önce son kez kapattığımda baba evimin kapısını yemin etmiştim bir daha kısa süren ziyaretler dışında buraya gelmeyeceğime. Ama yıllar ve yıllar süren acılardan sonra imkanlar ve imkansızlıklar bir tenis topu gibi oradan oraya savurup durdukça beni, sığınacağım başka bir liman olmadığını farkettim. Ve döndüm.. Arada olup bitenlerden bahsetmek istemiyorum, hayat diyeyim kısaca. Kötü yaşanmış bir hayat. Ama, insan terk ettiği yere dönmemeli. Döndüğümde, giderken geride bıraktıklarım beni tekrar aralarına kabul etsinler diye umutsuzca paraladım kendimi. Ve ilk günden anladım ki aslında çıkıp gitmek dönmekten çok daha kolaydı. Nereden mi anlamıştım? Çünkü bunu gitmeyi kafasına koyup beceremeyen ve kuyruğunu kıstırıp geri dönen herkes yaşar. Geride kalanlar hiçbir şey olmamış gibi davransalar bile size eşyanın yoğun muhalefetiyle karşılaşır/karşılanırsınız. Döndüğünüzü sandığınızda döndüğünüz yer size eski siz olmadığınızı durmadan hatırlatır. Bir zamanlar kendinizin kıldığınız o küçücük özgürlük alanı odanız işgal altındadır artık. Eskiden oraya ait olmayan dikiş makinesinin sığıntı gibi odanızda durmasına aldıramazsınız. Çünkü artık siz bir tür sığıntı haline gelmişsinizdir. Ve bunda alınıp gücenecek bir şey yoktur. Kelimenin tam anlamıyla sığınmışsınızdır bir zamanlar dünya zannettiğiniz küçücük odanıza. Sizi siz yapan her türlü saçıntının dolaplara tıkılmış ya da çatıya kaldırılmış olmasına da ses etmezsiniz. Zamanında terk edilmiş olmanın acısı bir şekilde çıkartılır sizden. Oraya ait olduğunuz yalanını önce eşya kakar başınıza. Oraya ait değilsinizdir. Hiçbir yere ait değilsinizdir..

17 Nisan 2011 Pazar

Tesirsiz Parçalar 31-32..

31.
Neyin var sorusuna verilen 'hiçbir şeyim yok' cevabı kadar yürek burkan bir şey olamaz zannımca. 'Hiçbir şeyim yok' sihirli bir sözcüktür aslına bakarsanız. Cümleyi kısaltıp 'i'si uzatılmış bir 'hiiiç' gibi de kullanabilirsiniz. Yine aynı çok anlamlı etkiyi yaratır. Hatta öyle kullanmalısınız yoksa karşı tarafta eşcinsel olduğunuza dair şüpheler oluşabilir. Türkçe'nin en büyük problemi de bu işte. Konuşma dili, yazı dili gibi kullanıldığında çok sevimli bir algı çıkmıyor ortaya. Mesela arkadaşınıza 'ben akşam sizin yanınıza gelmeyeceğim, evde ailem ile birlikte yemek yiyeceğim' yollu bir şeyler söylerseniz adamın kafasından muhtemelen şu geçer. 'Gay lan bu.' Neyse konu bu değil şimdi. Konu şu. 'Hiiç' dedğinizde bundan iyiyim bir sıkıntı yok anlamı çıkar, ya da pek çok insan öyle düşünür. Ama ağızdan çıkan gerçek anlamıyla yorumlandığında, ortaya çıkan tablo bir insanın tanık olabileceği en büyük kişisel trajedidir. 'Hiçbir şeyim yok..' Hiçbir şeyim kalmadı der gibi.. Hiçbir şeyi olmayan bir adamdan daha trajik ne olabilir ki ?


32.
Hayat, sebep olduğu pek çok sıkıntının bedelini ödüyor aslında. Ondan aldığımız çok kıymetli bir şey var. Boyumuzun ölçüsü.. Ölçüsüzce yaşayıp, ölçüsüzce sevip, ölçüsüzce içip, ölçüsüzce ne bok yiyeceğimizi bilemediğimiz zamanların ardından durup kendimizi ve geçmişimizi sorguladığımızda görüyoruz ki. Evet, elimize vermiş hayat. Boyumuzun ölçüsünü..

15 Nisan 2011 Cuma

Ters Dönmüş Şişko Kaplumbağa..

Rüyamda ters dönmüş şişko bir kaplumbağaydım
Berkant'a anlattım, "oğlum" dedim "ben rüyamda ters dönmüş şişko bir kaplumbağaydım"
kıçın açık yatmışsındır dedi.
Başka kimseye anlatmadım..
Oysa herkes bilir ters dönmüş şişko kaplumbağalar
birileri ellerini kabuklarının altından dolaştırıp ters yöne çevirmedikçe
Sonsuza kadar debelenip dururlar.
Galiba bu yüzden hala seviyorum seni..

Zamanı nasıl kullanacağımız konusunda bile anlaşamazdık
sen arada uyanırdın, ben ara sıra uyurdum.
Sıfır ortak noktadan kocaman bir aşk yaratan biz,
biz nasıl bu hale geldik hiçbir fikrim yok..
Güzel laflar etmediğimden şikayet ederdin ya hep,
ben şimdi seninleyken sevmediğim şeyleri bile özledim.

9 Nisan 2011 Cumartesi

Tesirsiz Parçalar 29-30..

29.
Unutmak ve hatırlayamamak arasındaki fark kadar keskindir sıkıntı ve huzursuzluk arasındaki fark. Birbirlerini çok anımsatsalar bile, ikisini de farklı zamanlarda yaşayanlar çok iyi bilir ki sıkıntı ve huzursuzluk asla birbirlerine indirgenemeyecek ruh halleridir. Sıkıntı geçicidir çoğu zaman, geçmese bile şekil ve ritim değiştirerek zaman zaman nefes alma imkanı tanır. Huzursuzluk ise bir kez çöreklendi mi insanın içine hiç gitmemecesine yerleşir.
Sıkıntı korku gibidir, huzursuzluk ise kaygıyı andırır. Ve korkularla baş etmek kaygılarla baş etmekten çok daha kolaydır. Korku, kaynağı ne kadar kuvvetli olursa olsun sonuçta belli bir nesneyle ya da eylemle ilgilidir. Kaygı ise nedeni belli olmayan başka türlü bir korkudur. Bir tür belirsizlik hissi yaratır kaygı ve kalıcı tedirginliklere yol açar. Korkularımız bizi endişelendirir ve bir şekilde üstesinden gelmeye çalışırız. Bunu beceremesek bile en fazla korkak damgası yer ya da gerçekten korkak oluruz. Başedilemeyen sürekli kaygı ise insanı delirtir.
Sıkıntı zamanla artar veya azalır. Bazen anlık oyalanmalar bile onu dağıtmaya yetebilir. Huzursuzluk ise -eğer kaynağı kötü yaşanmış bir hayatsa- iç organlarımızdan biri haline gelmiştir. Evet canlı bir şeydir huzursuzluk, içimizde bir yerlerde sürekli kımıldar. Mutlak huzursuzluk eşiğini geçtiyseniz eğer onu dağıtmak ya da onunla baş etmek imkansızdır..

30.
Bana güzel bir şey söyle yoksa ben
Moralsiz bir kirpi kadar tehlikeli olurum
Kolpadan laflarla idare etmeye kalkma
Bana gerçekten güzel bir şey söyle
Söyle yoksa oyalanacak saçma sapan şeyler bulurum
Beni günlük konuşmalarla geçiştirme sakın
Acele et fazla zamanımız yok
Derhal güzel bir şeyler söylemen lazım
Söylemezsen hatırladığım her şeyi unuturum..

1 Nisan 2011 Cuma

Annem..

- Anne

- Annem

- Annee

- Annemm

- Anneeee

- Annemmm..

Muhtemelen sonsuza kadar sürer bu. Başka kim olsa sıkılır, annem sıkılmaz. Eğer annem de bir kadın olmasaydı, bütün kadınlardan nefret edebilirdim. Bir çocuğum yok. O yüzden tahmin etsem bile emin olamam tam olarak ne hissettiğinden. Başka türlü bir şey olmalı.. Hayatım boyunca en çok seni kırdım anne, sen hep affettin. En çok seni üzdüm ben, mesele yapmadın.

- Anne

- An..

Anne sus. Dinle anne. Anne en çok sana yükselttim ben sesimi. Anne su getir, yumurta anne, neden cıvık? ; bu çorap olmaz anne, olmamış anne bu gömleğin yakası..

Anne, itiraz etsene. Bağırsana anne bana. Tek silahını, terliğini (hani başının üstüne kaldırıp gösterirsin ya zaman zaman) kullansana anne..

Anne bunları hiçbir zaman okumayacaksın. Olsun, hissedersin sen. Anne.. İyi değilim ben. Daha doğmadan çıkarmaya başladığım zorluk artarak devam etmekte. Affet anne..

Anne.. Ben iyi değilim. Neyi tuttuysam elimde kaldı. Atladığım her öğün için üzülen sen, ruhumdan akan kanı görsen, nasıl dayanırsın bilmem..

Anne.. Tanıdığım tek büyücü sensin. Elinden her şey gelir senin. 'Tekrar doğursan beni'. Beni tekrar çocuk yapsan. Çok üzdüler beni anne, kızsana hepsine..

Büyümüşüm ben, öyle söylüyor herkes. Öyle mi gerçekten? Dizlerin.. Başımı yaslama mesafesinin uzağında mı gerçekten?

Anne.. Beni bırakma. Çok uzaklara gittim evet, ama bak döndüm. Burdayım annem. Soru da sormazsın ki sen. Anne.. Ölme sakın..

Umutsuz bile değilim artık annem. Bildiğim tek şey, her tarafım acıyor. Hatırlar mısın anne? Küçük bir çocukken ben, hikayeler anlatırdın. Hepsinin sonu iyi biterdi. (Ne olacak anne benim sonum)

Annem.. Beni bağışla. Benim sonum kötü olacak annem..

Anne.. Her hatamı görmezden geldin. Ama doğru her zaman tek. Kolpadan evlat oldum ben sana..

Ağlama olur mu annem? Anne.. Annem...