Önlerinde geniş bir boşluk, içlerinde derin bir sıkıntı, tepelerinde sikik bir güneş ve ceplerinde üç kırmızı tuborg biraz da leblebi parası vardı. Bırakın gülmeyi, gülümsemek için bile hiçbir neden yoktu. İşte buna gülünür dedi adam içinden. Susuldu hayli. Sonra sessizlikten korkan kadın mırıldandı.
"Seçimler de yaklaştı", dedi.
Adam bir şey söylemedi. Sessizce onayladı kafasıyla. Sonra sordu kadın;
"Solcu musun sen?"
"Yok. Nihilistim ben."
"O ne?"
"Hiç!"
Adamın o an en büyük meselesi saat on olmadan tekel bayiine kimin gideceği idi. Nihilizm üşenmektir diye başlayan bir tirad savursam kadını etkileyip bira almaya gönderebilir miyim diye düşündü önce, sonra ona da üşendi.
"Saat de geç oldu" dedi, mırılıtı raconunu bozmayarak.
Kadın kalkıp gitmesi gerektiğini anladı. Anlamamış gibi yaptı. Adam da kadının anlayıp da anlamamış gibi yaptığını anladı. Canı iyice sıkıldı. İstemeden de olsa, tekrar bozdu sessizliği.
"Nihilizm nedir biliyor musun? Geri zekalının biri zamanında Hiççilik diye çevirmiş Türkçeye ama saçmalamış. Nihilizm, saçmalık demektir. Anlamsızlık demektir nihilizm. Hayatın, senin kadar, benim kadar, bu park kadar, seçimler kadar, evren kadar saçma ve anlamsız olmasıdır!"
Kadın yine bir şey söylemedi. Adam da nasıl bu kadar uzun cümle kurdum diye şaşırarak usulca doğruldu yerinden ve tekel bayiine doğru yürümeye başladı. Biraları aldı. Ama canı kadının yanına dönmek istemedi. "Dönmek saçmalıktır", dedi kendisini bile şaşırtacak kadar yüksek bir sesle. Hızlı adımlarla su boyuna yöneldi. Suya yaklaşınca yavaşladı. Birasından geniş bir yudum aldı. Şarkı söylemek istedi. Dilinin ucuna gelen bütün şarkılar saçma geldi. Yıldızlar git gide yaklaşıyordu sanki. Kadın çoktan dönmüş olmalıydı evine. İkinci birayı açarken, "ne saçma" dedi adam, bu kez neyi kastettiğini bilmeden. Sonra Fuzuli'nin beyiti geldi aklına. Galiba duruma uygun olan ve saçma olmayan tek şey o iki sihirli cümleydi..
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder