- İkisine birden alamayız. Yasin’e öbür bayramda almadık mı daha yeni sayılır onunkiler. Ali’ye alalım ona da okullar açılırken alırız
- Fahri, ucuzundan da olsa alacaksak ikisine de alalım, yoksa ağlar durur akşama kadar.
- Ağlarsa ağlasın zar zor yetiştiriyoruz zaten. Ayakkabısı varken bir tane daha almanın ne alemi var. Ona da sonra alırız işte.
- Peki.
Babamla annem konuşuyorlar. Uyudu sandılar bizi ama uyumadık. Daha doğrusu ben uyumadım Yasin çoktan sızdı. Duysa konuşulanları ortalığı kırar geçirir. Uyusun uyusun. Aslan babam, ayakkabı alacak bana. Yarından sonra bayram..
Ben yedi yaşındayım Yasin altı. Bir de Veysel var ama o daha bebek, henüz ayakkabı kullanmıyor. Bugüne kadar bana ne alındıysa aynısından Yasin’e de alındı. O küçükmüş o yüzden ona da alınmazsa ağlarmış. Ama aynı durum benim için geçerli olmuyor genelde. Ona alınan şeylerin aynısından bana pek alınmıyor. Ben abiymişim, ayıpmış kardeşimi kıskanmam. Yedi yaşındayım lan manyak mısınız ne abisi demek geliyor içimden ama anne baba işte denmez ki. Neyse. Yarın çarşıya çıkacaklar. Pantolonlarımızı geçen hafta almışlardı yarın da evin bayramlık ıvır zıvırıyla benim ayakkabımı almaya gidecekler. Aslında normal şartlarda ben de gidip ayakkabımı kendim seçmek isterdim ama Yasin’i kıllandırmanın alemi yok. Hem yeni bir ayakkabıyı beğenmeme gibi bir durumum nasıl olabilir ki?
Akşamüzeri geldiler ve ellerindeki poşetlerin birinde bana aldıkları ayakkabı vardı. Ben hayatım boyunca bu kadar güzel ayakkabı görmedim. Gerçekten çok mu güzeldi yoksa Yasin’le ikimize değil, sadece bana alınan hatırladığım ilk ayakkabı olduğu için mi bana öyle geldi bilmiyorum. Ama güzeldi işte, çok güzeldi. Kutuyu kaptığım gibi salona fırladım. Yasin dışarıdaydı. Ve ben gardımı almış bekliyordum Yasin gelecek ayakkabıları görünce önce babamlara ağlayacak, babamdan azarı yedikten sonra da yanıma koşup saldıracaktı. Saldırsın bakalım..
Yasin eve geldi. Doğruca salona girdi ve girer girmez de ayakkabılarımla burun buruna kaldı. Tabi bunda benim ayakkabıları başımın üstünde tutmamın da büyük rolü olmalı. Ulan ne piçmişim ha. Gözlerinin içine bakıyordum, o da önce ayakkabılara sonra bana baktı. Ve hiçbir şey söylemeden çıktı. Tamam dedim içimden, şimdi kıyamet kopacak. Ama dakikalar geçmesine rağmen çıt bile çıkmadı. Merakla salondan çıktım ve küçük odadan gelen televizyonun sesini duydum. Yasin orada öylece oturmuş televizyon seyrediyordu. Hesapta o sinir olacaktı ama kayıtsızlığı beni sinir etmişti. Yanına oturdum, ayakkabılarım da elimde tabi..
- Baak, ayakkabı almışlar bana
- Gördüm.
- Sana almamışlar ki
- Sus oğlum biliyoz seni daha çok seviyorlar
- Nerden biliyon, ayakkabı aldılar diye mi?
- Oğlum annem sana hep babam demiyor mu zaten? Onun babasının adı Ali, babamın babasının adı da Ali tabi seni daha çok severler bilmiyom mu sanki ben?
Haydaa. Sözde herife nispet yapacaktım ama adam iki lafla resmen ağzıma sıçtı. Ne diyeceğimi bilemedim.
- Oğlum mal mısın? Seni de seviyorlar tabi. Seninkiler yeni diye almamış babam. Okullar açılınca da sana alacakmış.
- Ya bi siktir git televizyona bakçam ben.
Yapacak bir şey yoktu. Salona gittim tekrar. Ayakkabı da gözümden düşüverdi birden. Galiba o kadar güzel değildi. Evet ben de biliyordum annemle babamın beni daha çok sevdiğini ama Yasin anlamıyor zannediyordum hep. Anlıyormuş meğer.
Bütün gün ve gece hiç konuşmadı benimle. Ben de pek üstüne gitmedim. Zaman geçtikçe içim acımaya başlamıştı. Evet babamlar beni daha çok seviyorlardı. Ve bu beni hiç mutlu etmiyordu. Keşke ikimizi de aynı sevselerdi.
Geçen bayram babam Yasin ben beraber gitmiştik bayram namazına. O sabah da erkenden kalktım babamla birlikte. Abdest aldım, sonra Yasin’in yanına gittim. Ama kalkmadı. Siz gidin gelmiyorum ben dedi. “baba” dedim “Yasin kalkmıyor.” Olsun oğlum dedi hadi biz gidelim. İçimde kocaman bir buruklukla ve ayağımda yeni ayakkabılarımla camiye gittik. Namazımızı kaldık ve ayakkabılığa yöneldim. Evet, tahmin edileceği gibi ayakkabılarım yoktu yerinde. Yırtık bir terlik bırakıp ayakkabılarımı uçurmuş mahallenin piçleri. Babama baktım, o da bana baktı “ ee” dedi “olacağına bak, eskilerle gelseydin ölür müydün?” Tabi ölmezdim ölmesine de uğruna kardeşimi sattığım ayakkabılarımı da giymek istemiştim işte ne bileyim.
Eve geldik. Babam anahtarı çevirmeden kapı açıldı. Yasin yüzünde kocaman gülümsemeyle açtı kapıyı.
- Baak, bana da almış oğlum babam..
İki elinde birer ayakkabı teki öylece bana bakıyordu Yasin. Canım babam ya. İçine sinmemiş. Akşam biz yattıktan sonra çarşıya gidip Yasine de almış aynı ayakkabıdan. Güldüm. Ayaklarıma baktım, yırtık terlikler vardı. O da aynı yere baktı. Sustu bir süre. Çok üzgün olmam lazımdı ama üzülmedim. Hatta sevindim. İkimizi de aynı seviyorlardı işte. Galiba o sabah o kapının önünde gerçekten abi olmuştum ben. Mutfağa geçtik, annem kahvaltıyı hazırlamış. Sofraya oturduk. Bir ara kulağıma eğildi Yasin;
- Boşver oğlum üzülme aynı ayakkabı zaten, bir gün ben giyerim bir gün sen giyersin kimse anlamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder