- Allah belanı versin. Bıktım artık senden.
- Senin Allah belanı versin . Asıl ben bıktım lan hepinizden, ben bıktım.. Akşama kadar fabrikada itin uğursuzun kahrını çekiyorum eve gelince de senin dırdırınla uğraşıyorum. Ben bıktım lan asıl.
- İşten çıkıp eve gelsen insan gibi olmaz değil mi? İlla uğrayacaksın o bok yiyenin kahvesine.
- Lan uğradıysam uğradım ne olacak, iki el kağıt oynadım kalktım.
- Ben pazar parasını denkleştiremiyorum, sen oynaşlarına çay kahve ısmarlama derdindesin. Ben daha fazla dayanamam bak bu böyle gitmez!
- Gitmezse gitmez lan inceldiği yerden kopsun. Senin şu lanet sesini duymamak için eve geç geliyorum tamam mı. Bir güler yüz bir hal hatır sorma yok ki. Varsa yoksa bağırıp zırlamak. Yeter ulan artık.
- Hiç utanmıyosun da değil mi ? Allah kahretsin seni. Şu içerdekilere dua et yoksa bir dakka durmam çeker giderim.
- Git nereye gideceksen git, cehennemin dibine kadar yolun var.
- Ben biliyorum nereye gideceğimi de çocuklara dua et sen.
- ……………………….
“Çocukların da allah belasını versin, sizin de. Hatta sadece benim belamı versin hep beraber kurtulalım. En çok ben bıktım lan. En çok ben.. Ota boka kavga edip sabaha kadar birbirinizi yemekten siz bıkmadınız, ben sizin bağırmaktan çatallaşmış sesinizi duymaktan bıktım. Çocuğuz lan biz daha. Psikoloji diye bir şey var, gelişim çağındayız dimi. Lan hadi Freud falan okumadınız televizyonda mı izlemiyorsunuz. Sonra söylenirsiniz bu yaşta sigara mı içilir diye, siz adama uyuşturucu bile kullandırırsınız lan..Tımarhaneye döndü yine ev…”
Kapıyı hızla çarpıp dışarı çıktım. Saat on olmak üzere, hava da çoktan kararmış haliyle. Ama olsun ardiyenin yanındaki boş arsada vardır illaki çocuklardan biri. Ulan aksi gibi ne para var cepte ne sigara. Hay sokayım böyle işe..
Söylene söylene yürüyüp sokağı enlemesine ikiye bölen ardiyenin yanındaki arsaya geldiğimde kimsenin olmadığını farkettim. Can sıkıntısıyla boşta duran kalaslardan birine oturup elime aldığım söğüt dalıyla yere anlamsız şekiller çizmeye başladım. Beş on dakika sonra Orhan’ın sesiyle irkildim.
- Naber la?
- İyi oğlum napiyim işte oturuyom salak salak.
- Çıkmazdın sen bu saatte.
- Evdekiler birbirine girdi yine, sikerim ızdırabınızı dedim kaçtım ben de onları mı dinlicem.
- Sigara var mı la?
- Yok lan ne gezer, sana soracaktım ben de.
- Napçaz ?
- Ne bileyim oğlum ya kotiğe mi çıksak?
- İyi hadi madem..
“Kotik, izmaritin bizim dilimizdeki karşılığı. Özellikle otobüs duraklarında, devlet dairelerinin önünde ya da hastane girişlerinde topladığımız yarıdan daha fazla içilmiş sigara yani. Oralarda insanların işleri acele olduğundan sigaralarını bitirmeye pek fırsat bulamazlar ve bu durum ganimetin değerini artırır. Ne kadar az içilmişse o kadar kıymetlidir kotik. Ama vakit geç olduğundan çarşıya inmemiz zordu hastane de çok yakın sayılmaz mecburen otobüs durağına doğru yollandık. Şanslı günümüzdeyiz durağa varır varmaz dumanı hala tüten birkaç fırt çekilmiş uzun samsun karşıladı bizi. Saldırdık tabi hemen, söndürüp cebimize attık. Böyle ayaküstü içmek olmaz, birkaç tane daha toplayıp mekanımızda keyifli bir törenle içmemiz lazım. Sağa sola bakınınca cepteki samsun kadar kalifiye olmasa da yine de idare eder dedirecek birkaç parça daha bulduk. Bir tanesi parliament. Piçin en sevdiği sigaradır, haliyle hemen el koydu gözleri parlayarak..
Ceplerimiz ganimetlerle dolu arsaya döndük. Az önce yalnız oturduğum kalasların üzerine karşılıklı kurulduk. Ve samsunu yakarak başladık seramoniye. Racondur, kotik içim töreni dandik sigaradan kaliteliye doğru yapılır..”
- Yaptın mı ödevi?
- Sokarım lan ödevine onunla mı uğraşacam.
- Oğlum geçen hafta da yapmadın bu sefer sıçacak ağzına öğretmen haberin olsun
- Lan bırak iki kulağımı çeker bırakır beş saat kafa patlatacağıma iki dakka dişimi sıkarım olur biter.
- O da doğru lan.
- …………
- Konuştun mu Ceydayla.
- Yoo
- E konuşacaktın hani çıkışta.
- Konuşamadım oğlum işte ne dicem kıza alla alla. Kolaydı sanki.
- Kolay tabi oğlum ne var, geç karşısına seviyorum lan ben seni de olsun bitsin.
“ Ulan bendeki kısmete bak ya. Ebeveynlerim değil sadece arkadaşlarımda salak. Sanki ben Tarık Akan’ım amına koyim. Kıza seni seviyorum dicem o da boynuma sarılacak. Biraz gezeriz sonra aileler tanışır ortaokul bittikten sonra da nişanı yaparız. Töbe töbe.. Beş arkadaş bir araya gelip öğle yemeği parasıyla sigara alacaz diye yemek yiyememekten kırk kiloda kuruduk kaldık, malın söylediği lafa bak. Çık karşısına konuşmuş. Pöhh. Lan kızın babası muhasebe müdürü, okula her gün servisle gelip gidiyor, bizim kuru götümüz ömrümüzde servis koltuğu mu gördü? Sonra kızın oturduğu lojmana girebilmeyi bırak, çöplüğüne kotik toplamaya bile sokmazlar bizi..”
- Orhan?
- Nee
- Üşüdüm lan ben.
- Eeee
- Eve mi gitsek?
- Siktir git oğlum bana ne diyon?
- Ne kızıyon lan dallama.
- Mahsus mu yapıyon oğlum? Evmiş.. Sokayım evine. Bilmiyor sanki adama bak..
“Biliyordum. Galiba mahsus yapıyordum evet. Orhan’ın annesi çok küçükken ölmüş. Babası da yeniden evlenmiş haliyle. Ama kadın lanetin teki. Bilmiyoruz tabi, belki aslında iyi bir kadındır ama Orhan’dan zerre hazzetmediği kesin. Her akşam bir bahane bulup, babasının ağzında girip burnundan çıkıp çocuğa bir araba sopa yedirmeden rahatlayamıyor. Orhan’da yılmış garibim. Gece el ayak çekilip herkes uykuya dalmadan kolay kolay girmiyor eve”
- Bize gidelim istersen.
- Yok.
- Gel işte oğlum, otururuz hem annem sever seni bişey demez.
- Yok oğlum, ondan değil gelirim gelmesine de olmaz şimdi
- Niye lan ?
"Lafımı tamamlamadan babamın sesini duydum."
- Aliiii.
- Babaa..
- Napıyonuz oğlum burda?
- Bişey yok baba oturuyoz işte öyle.
- Hadi eve gidiyoruz bak geç oldu.
- ………
- Orhan hadi oğlum sen de eve baban merak eder.
Babam da tuhaf adam haa. Biliyor aslında kimse merak etmez. Kendisi merak etmiş ya herkesi kendi gibi zannediyor. Sahi lan. Merak etmiş beni bak gelmiş buraya kadar.. Annem yollamıştır kesin, yani o da merak etmiştir. Seviniverdim durup dururken. Orhan'a baktım. Umursamaz görünüyor. İçim acıdı. Ama kendim için de sevindim. Babam beni merak etmiş, annem de.. Aslında iyi insanlar be. Bi de kavga etmeseler. Ama her evde olurmuş ki öyle şeyler. Bizim evde olmasa keşke. Kalktım. Babam elini uzattı. Sımsıkı tuttum.. Yürümeye başladık, omuzumun üstünden Orhan'a baktım. Bizi unutmuş sanki, ıslık çalarak önüne bakıyor.
- Orhan??
- Hıı
- Konuşcam yarın, çıkcam karşısına..
Orhan gülümseyerek göz kırptı..
- Hayırdır oğlum, kimle konuşcan
- Aramızda baba..
- Baba ?
- Efendim oğlum.
- Annem gitmez değil mi?
- Nereye?
- Ne bileyim hani siz kavga ederken hep gidicem ben diyor ya.
- Yok oğlum, kızdığı için söylüyor öyle yoksa gider mi hiç? Hem sen varsın Yasin var Gülşen var. Sizi bırakıp hiçbir yere gitmez..
- Baba sen de kızdırmasan annemi, eve erken gelsen.
- Tamam oğlum.
- Baba??
- Söyle oğlum.
- Matematik ödevimi yapmadım ben..
- Eşşek herif! Gidelim eve bakarız beraber.
- Heytt, aslan babam benim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder