86.
Çok zaman geçti ardından olup bitenlerin
veremem hesabını battım komple günaha
düşünürken seni histerime katık ederek
tükettiğim içkinin haddi hesabı yok
ağladım çok sigaramı söndürdü gözyaşlarım
göz göre göre göz yumdun sesin bile çıkmadı
terk etmek görkemine yakışır bir gerekçeyle
yalandan da olsa anlamlandırmalı
Sevgilim saçma sapan bir gerekçeyle
Saçma sapan bir gerekçeyle terk ettin sen beni
Terk etmek geride karışıklık bırakmamalı..
Ah ne varsa beraber sevmeye yetişemediğimiz
Yokluğunda hepsini birer birer seviyorum
Sararmış yapraklar yavru kediler evsiz çocuklar falan
Bir sürü şey var daha ne olur beni konuşturma
Gitmek dediğin nevi şahsına münhasır olmalı
Olmaz böyle yokluğunda avurtlarım acıyor
Acı ya da anla ya da ağla ya da ağlama
Ağlamak gıyabında bir tek bana yakışıyor..
Aklım ermiyor kendime ne desem bir şeyler eksik
nerde akşam orda sabah sorma içim kan ağlıyor
Sevgilim sana dair şeyler var götürmediğin
sırası geldikçe hepsi ayrı ayrı can yakıyor
Ağrımı anneme anlatıyorum son çare
Annem romatizmasından başka hiçbir şeyi dinlemiyor..
87.
Yalnızlığa tahammülsüzlüğü o zamanlardan miras kalmış olmalı. Onlarla beraber olabilmek pahasına içini acıtan her şeye ses çıkarmadan katlanıyordu. Tabiat ve eşya da o zamanlardan oyun oynamaya başlamıştı onunla. Mevsimine göre giyinmek diye bir şey vardı mesela ama o hiçbir zaman bunu becerememişti (hala da beceremiyor ya ) Yağmur altında giydiği incecik penyeler ya da otuz derecede giydiği uzun kollu hırkalarla alay konusu olmaktan kurtulamıyordu. Neden en azından hırkayı çıkarmak aklına gelmiyordu? Belki de geliyordu da mahsustan böyle yapıyordu. Bilinçaltı denilen bir şey vardı -tabi o zamanlar onun bundan haberi yoktu- ve o mekanizma ona böyle şeyler yaptırıyordu. Aykırı ol! Böyle yaparsan seninle ilgilenirler. İlgisizliğe, bir kenarda unutulmaya tahammülsüzlüğü de o zamanlardan başlamış olmalı. -Hava sıcaksa hırka soğuksa ince penye giymelisin böylece istemediğin kadar ilgilenirler seninle- Onunla alay etmelerini, yok saymalarına yeğliyordu belki de. Her şeyiyle o kadar sıradandı ki dikkat çekmek için fazla bir şansı olduğu da söylenemezdi haliyle. Ne sıra dışı fikirleriyle arkadaşlarını peşinden sürükleyecek lider ruha sahipti, ne ilgi çekecek kadar yakışıklıydı ne de arkadaşlarını gazoz ya da simitle bağlayacak kadar zengin. Herkesten kötü top oynuyor, herkesten yavaş koşuyor, kendisinden daha küçük çocukların tırmandığı ağaçlara tırmanamıyor ve aklınıza gelebilecek her şeyden ölümüne korkuyordu. Henüz hiçbir şey kaybetmemişti ama ileride kaybedecekleri içine doğmuş gibi anlamsızca tutunmaya çalışıyor, omurgasız bir hayvan gibi oradan oraya sürünerek ve kendisinde olmayan tüm bu çocuk becerikliliklerini görmezden gelerek aralarına karışmaya uğraşıyordu. Okul denen ucube hayatına girene kadar olanca saflığıyla sürdürdü bu çocukluk oyunlarını ve derken günün birinde babası elinden tutup onu oraya götürdü..
88.
Hayatım boyunca gıpta ettiğim hatta sinir olacak kadar kıskandığım tek varlık Ayı’dır. Ayı ayı evet, bildiğin ayı. Kafalarına göre yatıp bir mevsim boyunca uyuyabildiklerini bilmek asabımı bozuyor. Dünyada bundan daha konforlu bir şey olabilir mi acaba? Düşünsenize Aralık gibi uykuya dalıp Mart sonuna doğru uyandığınızı. Ayı olsaydım keşke. Gerçi sağdan soldan sık sık ayı olduğuma dair laflar duyarım ama mecazen değil gerçekten kürklü pençeli bir ayı olmayı çok isterdim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder